"Benimle aynı düşüncede olmayan insan düşman değildir; Sadece benimle aynı düşüncede olmayan başka bir insandır." (Alıntı)

FİKİR KENTİ - Son Eklenenler ...

12 Temmuz 2008 Cumartesi

MİMARİ : Başkan Topbaş’ın Tepebaşı’ndaki hayali gerçekleşiyor…

Tarih: 8 Temmuz 2008 Kaynak: İstanbul Büyükşehir Belediyesi www.arkitera.com


Tepebaşı’nda TRT stüdyolarının ve İMP’nin bulunduğu alana, projesini dünyaca ünlü mimar Frank Gehry’nin çizdiği ve içinde dram tiyatrosu ile konser salonunun da bulunacağı muhteşem bir kültür merkezi yapılacak. Başkan Topbaş, projenin müjdesini merkezin yapımına talip olan İşadamı İnan Kıraç ile birlikte verdi.

Tepebaşı’nda TRT stüdyoları ile İstanbul Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi’nin (İMP) bulunduğu alana, avam projesini dünyaca ünlü mimar Frank Gehry’nin çizdiği, mimari estetiğiyle dünyanın ilgi odağı olacak muhteşem bir kültür merkezi inşa edilecek. Toplam 14 bin metrekarelik alanda 200 milyon dolarlık dev bir yatırımla, içinde Başkan Topbaş’ın hayali olan tarihi dram tiyatrosu ile 1850 kişilik konser salonu ve 4 bin araç kapasiteli otoparkın da bulunacağı kültür merkezi hayata geçecek.

TRT ile prensipte anlaşıldı
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, projenin müjdesini merkezin yapımına talip olan İşadamı İnan Kıraç ile birlikte İMP’de düzenlediği basın toplantısında verdi. 2005 yılının Ocak ayında İnan Kıraç ile toplam 14 bin metrekarelik bu alana TRT stüdyo binası yerine kültür merkezi yapılması konusunda görüştüklerini belirten Başkan Kadir Topbaş, TRT’ye stüdyolarını taşıyabileceği bir yer önerdiklerini ve prensipte anlaştıklarını söyledi.




MİMARİ : Berlusconi, “Milano’da yeterince çükü kalkmayan var” ...

Ünlü mimarın kulesi ‘erkeksi’ olmayınca...

Tarih: 8 Temmuz 2008 Kaynak: Radikal
Berlusconi, Libeskind’ın eğimli kulesi için “Milano’da yeterince çükü kalkmayan var” yorumu yaptı. İtalya’da son dönemde bazı model ve dansçıların iş bağlantılarını takip etmesi ve kabinesine bakan yaptığı eski model Mara Carfagna’yla müstehcen telefon konuşmalarıyle olay yaratan sağcı Başbakan Silvio Berlusconi, bu kez cinsellik takıntılı tavrıyla dünyanın en ünlü mimarlarından birini çileden çıkarttı. Berlusconi, Leh kökenli ABD’li mimar Daniel Libeskind’ın Milano’nun tarihi mahallesi Fiera Milano’daki kentsel dönüşüm projesi için tasarladığı sanat müzesi ve ofis binalarını içeren gökdelenin eğimini ‘yeterince erkeksi’ bulmayınca fırtına koptu.

Manchester’daki Emperyal Savaş Müzesi, Berlin’deki Yahudi müzesi ve Manhattan’da Dünya Ticaret Merkezi yerine yapılacak kompleksin mimarlarından Libeskind’ın Milano projesi için tasarladığı kule, Britanyalı mimar Zaha Hadid ile Japon meslektaşı Arata Isozaki’nin binaları arasında eğimli duruşuyla dikkat çekiyor. Atışma ülkenin en zengin işadamı Milanolu Başbakan’ın tasarıma dair hoşnutsuzluğunu cinsel içerikli kinayeyle dile getirmesiyle başladı. Gaflarıyla nam salmış Berlusconi, Corriere della Sera’ya “Milano zaten çükü kalkmayan bir sürü insanla doludur. Epi topu Viagraya ihtiyaç duyacak biri daha eklenecek” deyiverdi. Ünlü mimarın yanıtı gecikmedi. Berlusconi’nin yorumunu faşist ideolojiye bağlayan Libeskind, “Faşist İtalya’da ‘dümdüz’ (eşcinsel) olmayan herşey ‘yakışıksız sanat’ görülürdü. Kulemde Leonardo da Vinci’den esinlenilmiştir ve bu büyük İtalyan kültürüne aittir. Ama o bunları düşünecek entellektüel birikim yahut zamana sahip değil” çıkışını yaptı. Libeskind, “Bir Amerikalı ve Yahudi olarak Berlusconi’yi berbat buluyorum. Milliyetçilik algısı, sınırları kapatıp farklı olanı olumsuzlaması tiksindirici. Yabancılardan nefret ediyor” diye ekledi.

Berlusconi projeyi iptal edebilir
Tasarımı beğenmeyenler, Berlusconi’nin müdahelesiyle binanın biraz ‘dikleşmesi’ umudunu dile getirse de, atışmanın Başbakan’ın kompleks için verilmiş izni iptaline yol açacağı söyleniyor. Milano’nun eski kültür danışmanı Vittorio Sgarbi, “Mimar özür dilemezse Başbakanın kendisine izin vereceğini sanmıyorum” dedi.

7 Temmuz 2008 Pazartesi

VİDEO : Boksör Kedi (TV 'nin gücü)


(İnterNetDen)

MİZAH : Dikkat Manuel Virüs....

MANUEL VİRÜS..:))......................!!!

SAYIN MESAJI ALAN KİŞİ,

Şu anda pir Laz Virüsü almış puluniysunuz...
Biz, Trabzon-Türkiye'de henüz yeterli teknolojik imçanlara sahip
olmatuğumuzdan, pu pir MANUEL virüstür!!

Lütfen, çendi hard disçinizdeki püdün tosyalari çendinuz silerek yok edinuz ve bu maili biltuğunuz herçese cönderinuz!!

Pize yardımci oltuğundan dolayi ı çok teşeççür ederuz.

Hacker Temel



Lazlara özel not :

Bu bir şaka e-mailidur. Bu Mail'e uyup da hard disçinizdeki tosyalari silmeyinuz

Suat Koçak

suatkocak@gmail.com

KARİKATÜR : Çin Malı... (Erdil Yaşaroğlu)

(İnterNetDen)

5 Temmuz 2008 Cumartesi

TARİH : Türkler ve Kızılderililer ... ( I )

Amerika Kızılderilileri, Altay, Saha Sire ve Anadolu Türklerinde Yaratılış Destanları -I-
Ahmet Ali ARSLAN
aaarslan2002@yahoo.com
www.haberakademi.net


Kuzey Amerika’da yaşayan Kızılderili kabilelerinin çoğunda yerin ve insanın yaratılışına dair efsaneler var. Bu efsanelerde Yerin yaratılmasıyla ilgili olarak “istifade” edilen hayvan ve “malzeme”nin bölgenin özelliği ve coğrafyasına göre farklılıklar gösterdiğini böylelikle efsanelerde bir “coğrafya” belirdiğini söyleyebiliriz. Anlatılan efsanelerde Yerin yaratılmasında rol alan hayvanlardan o bölgenin coğrafyası hakkında bir fikir edinmemiz mümkündür. Amerika kıtasının kuzey kesimlerinde yaşayan Yerli Kızılderili kabileleri arasında anlatılan yerin Yaratılması ile ilgili efsanelerde adı geçen hayvanların özellikle Kara kaz, karabatak, Yaban Ördeği olduğu halde, Amerika’nın güneyinde yaşayan kabileler arasında çoğunlukla bataklık ve durgun sularda yaşayan Kunduz, Kurbağa, İstavrit, Örümcek gibi hayvanların ve canlıların Yerin yaratılması olayında rol aldıklarını görüyoruz. Bu durum bize, Yerli Kabilelerin yerleşme merkezlerinin ve efsanelerin coğrafyasını çıkarmamızda yardımcı olmaktadır. Kuzey Amerika Yerli Kızılderili kabilelerinin, kendi doğma topraklarını işgal ettikleri ve onları haksız yere katlettikleri için, “Soluk Yüzlü” beyazlara yaklaşmaları ve onlarla kaynaşmaları çok zor olmuştur. Kızılderililerin hakkında bildiklerimiz, ölümlerine yakın günlerde konuşan ve bildiklerini anlatan Kızılderili Şamanları ve bilge kişilerinin anlattıklarına dayanmaktadır. Amerikan Yerlilerinin en büyük ve güçlü Şamanlarından Black Elk (Kara Geyik) ölümünden önce, Kızılderililerin bazı inançlarını açıklayarak, kendisinden önce bu bilgileri kimseye anlatmadan vefat eden veya öldürülen Kızılderili Şamanlarından oldukça farklı davranmıştır. Kızılderili kabileleri arasında yaşayan eski Kızılderili kültürünün izleri, Orta Asya’nın “Atlı Medeniyeti” ve diğer inançlarıyla büyük bir paralellik göstermektedir. Altay Türkleri arasında yaşayan ve Radloff tarafından derlenen Altay efsanelerinde olduğu gibi, Kuzey Amerika yerli Kızılderili kabileleri arasından derlenen destan ve efsanelerde Yeri yaratanın kimliği açık olarak belli değildir. Sadece yeri “yaratandan” ve onun bu kuvvet ve “kudret”i aldığı “yüce” bir makamdan bahsedilmektedir. Hatta bazı Kızılderili kabilelerinin Yaratılış efsanelerinde, erkek ve kadının yaratılması safhasında özellikle, “Kaplumbağanın kaburgası” ve “Erkeğin sol kaburgası” sözleri yer almaktadır. Bunlar insanı şaşırtacak kadar, Orta Asya Türk boyları arasında yaşayan Yaratılış efsanesi ile büyük bir paralellik göstermektedir. Kuzey Amerika’daki Yerli Kızılderili kabilelerinden bazılarında tespit edilen Yerin Yaratılışı efsanelerinden örnekler verdikten sonra, şimdi de Radloff’un derlemiş olduğu Altay efsanelerinde Yerin yaratılmasıyla ilgili kayıtlara bakalım. W. Radloff tarafından derlenen Altaylardaki Yerin Yaratılışı ile ilgili efsane şöyle başlıyor:“...Dünya yaratılmadan önce, kâinat tamamen suyla kaplıydı. Yer, Gök, Ay, Yıldızlar ve Güneş henüz yaratılmamıştı. Yaratıcı Kuday’ın yanında başka bir “kişi” daha vardı. Bunlar devamlı olarak konacak yer olmadığı için Kara Kaz şeklinde uçsuz bucaksız suyun üzerinde uçup duruyorlardı. Kuday, hiçbir şey düşünmüyordu. “Kişi”, etrafta rüzgar çıkarıp suyu dalgalandırdığı zaman, Kuday’ın yüzüne bir miktar su sıçradı. Bu “kişi” kendisinin Kuday’dan daha güçlü olduğunu sandı. Sonra suya daldı. Az daha boğulacaktı. “Kuday bana yardım et,” diye yalvarmağa başladı. Kuday, “Yukarı çık,” diye emretti ve o suyun yüzüne çıktı. Kuday şöyle emretti,” Burada bir taş yaransın.” Suyun derinliklerinden bir taş suyun yüzüne çıktı. Kuday, yanındaki “kişi” ile sudan çıkan bu taşın üzerine oturdular. Kuday bu “kişi”ye, “Suyun dibine dal ve oradan çamur çıkar,” diye emretti. “Kişi”, suyun dibine daldı ve oradan getirdiği çamuru Kuday’a verdi. Kuday bu çamuru suyun üzerine atarak, “Burada bir Yer yaransın,” dedi ve orada bir kara parçası belirmeğe başladı. Böylelikle suyun üzerinde bir kara parçası yaranmış oldu. Kuday, bu “kişi”ye tekrar suya dalıp oradan yine bir miktar çamur çıkarmasını emretti. “Kişi” tekrar suya daldı ve suya daldığında kalbini bozdu ve kendi kendine, “ben kendim için de biraz çamur çıkarayım,” diye mırıldandı. İki elini çamurla dolduran “kişi” kendisi için de bir parça çamur saklamak gayesiyle bir parça çamuru ağzına koyarak gizletti. “Kişi” Kuday’dan gizli olarak kendisi için bir “yer” yaratmak sevdasındaydı. “Kişi” suyun yüzüne çıktıktan sonra, elindeki çamuru Kuday”a verdi. Kuday bunu da suyun üzerine serpti ve serptiği yerde de bir kara parçası oluşmağa başladı. Bu arada, “kişi”nin ağzına sakladığı çamur giderek büyümeğe başladı. Az daha boğulup ölecekti. Kuday’dan uzaklaşıp bir yerde saklanmak istedi. Fakat ne tarafa baktıysa, Kuday’ı yanında buldu. Boğulup öleceğini anlayan “kişi” Kuday’a yalvarmağa başladı. “Ey güçlü Kuday, bana yardım et,” dedi. Kuday ona hitaben, “Sen ne yapmak istiyorsun? Ağzına çamur saklamayı mı düşündün yoksa? Bu çamuru ne yapacaktın?,”diye çıkıştı. “Kişi” Kuday’a, “Ondan kendime bir yer yaratmayı düşünmüştüm,” diye cevap verdi. Kuday ona “Yere at ağzındaki o çamuru,” diye bağırdı. “Kişi” ağzındaki çamuru tükürünce, onlar etrafa dağıldı ve küçük tepecikler meydana geldi. Sonra Kuday “kişi”ye dönerek, “Şimdi sen günah işlemiş sayılırsın. Bana karşı fenalık yapmak istedin. Bundan sonra sana inanan insanların düşünceleri de seninki gigi hayırsız olacak. Bana inanan insanların düşünceleri berrak ve temiz olacak ve onlar ışığı, aydınlığı ve güneşi görecekler. Bundan böyle benim adım “Kurbustan”, senin adın”Erlik” olarak anılacak. Günahlarını benden gizletenler senin, senden gizletenler ise benim taraftarım olsun,” dedi. Orada, dalsız ve budaksız bir ağaç bitmişti. Kuday bu ağacı gördü ve, “Dalları olmayan bir ağaca bakmak hiç de hoş bir şey değil, bunda dokuz tane dal bitsin,” diye buyurdu. Ağaçta dokuz tane dal bitti. Kuday yine şöyle dedi, “Bu dokuz daldan dokuz tane insan türesin ve bunlardan da dokuz tane ayrı millet olsun”. Erlik, kalabalık bir insan sesi işitti. “Acaba bu gürültü de neyin nesidir?,” diye merak etti. Kuday, “Sen de bir hakansın, ben de. Bu gürültüsünü işittiğin halk benim tebaamdır,” dedi. Erlik, bu halkın kendisine verilmesini istedi. Kuday, “Hayır, onu sana vermeyeceğim. Sen kendi başının çaresine bak,”dedi. Erlik, “Şu Kuday’ın tebaasını bir yakından göreyim,”dedi ve kalabalığa doğru yürüdü. Erlik bir yere geldi ve insanlar, çeşitli kuşlar ve hayvanların yaşadığı kalabalık bir topluluk gördü ve kendi kendine, “Kuday bunları nasıl yaratmış? Bunlar ne içip, ne yiyorlar, neyle geçiniyorlar?,”diye sordu. Burada yaşayan insanlar bir ağacın meyveleriyle besleniyorlardı. Ağacın bir tarafında yetişen meyveleri yiyor fakat diğer tarafta yetişen meyvelere dokunmuyorlardı. Erlik onlara neden bu meyvelerden yemediklerini sordu. Orada bulunan insanlar ona cevap verdi ve dediler ki, “Kuday bize bu dört dalda olan meyvelerden yememizi yasak etti. O bize Güneşin doğduğu taraftaki meyvelerden yememizi buyurdu. Yılan ve Köpeğe de bu dört yasak daldan meyve yemek isteyenlere mani olmasını emretti. Bundan sonra Kuday Göğe kalktı ve bu beş dalın meyveleri ise bizim erzak kaynağımız oldu”. Erlik, buradaki insanlardan bu sözleri duyduktan sonra, Törüngey adlı bir kişiyi buldu ve ona “Kuday doğru söylememiş, siz bu dört dalın meyvelerinden de yiyebilirsiniz,” dedi. Dallara bekçilik eden yılan uyuyordu. Erlik onun ağzına girdi ve yılana, “Bu ağaca çık,” dedi. Yılan ağaca çıktı ve yasak edilen meyvelerden yedi. O sırada Törüngey ve karısı Eje bahçede birlikte geziniyorlardı. Erlik onları da yoldan çıkardı ve onlara “Bu meyvelerden yiyin,” dedi. Törüngey, ilk önce yemek istemedi, ama karısı dayanamayıp onlardan birini yedi ve ona çok tatlı geldi. Meyveden kocasının ağzına sürdü. O anda onların ikisinin de vücutlarındaki kıllar döküldü. Çok utandılar ve ağacın dalları arkasına saklandılar. Bu arada Kuday geldi. Kudaya görünmemek için gizlendiler. Kuday haykırarak, “Törüngey, Eje neredesiniz?,” diye sordu. Onlar bu sese cevap vererek, “Ağaçların altındayız, bu şekilde senin yanına gelemeyiz,” dediler. Yılan, köpek, Törüngey ve Eje kabahatlerini kabul etmediler ve suçu hep birbirinin üzerine attılar. Kuday yılana,”Şimdi sen Körmös oldun. İnsanlar sana düşman olsun, seni gördükleri yerde vurup öldürsünler. Kuday daha sonra Eje’ye döndü, “Yasak meyveleri yedin. Körmös’ün sözüne uydun, bundan sonra sen hep gebe kalacak, çocuk doğuracak, doğum sancıları çekecek ve sonra öleceksin,“dedi. Törüngey’e ise şöyle seslendi, “Körmös’ün verdiğini yedin, beni dinlemedin, onun sözüne kandın, Körmös’ün sözüne kananlar onun ülkesinde yaşayacaklar, benim “ışığımdan” mahrum olacaklar ve “Karanlık dünya”da kalacaklar. Körmös bana düşman oldu ve sen de ona düşman kesileceksin. Eğer sen de benim gibi düşünmüş olsaydın, şimdi benim gibi olurdun. Senin dokuz tane kızın ve dokuz tane de oğlun olacak. Bundan sonra ben insan yaratmayacağım. İnsanların doğumundan sen mesul olacaksın.” Kuday Körmös’e dönerek, “ İnsanları neden aldattın?,” diye sordu. Körmös Kudaya, “Ben onları senden istedim, sen onları bana vermedin. Ben de bu yolla onları senden çalmak istedim. Onlar benim elimden kurtulamaz, ata binip kaçsa bile, attan düşürüp ele geçireceğim. İçki içip sarhoş olsa, dövüştürüp alacağım. Suya girse, ağaca çıksa, ne yaparsa yapsın yine alacağım,” dedi. Kuday Körmös’e şöyle dedi: “Yerin yüz kat altında güneş ve ayın ışığını görmeyen kapkaranlık bir dünya var. Ben şimdi seni oraya gönderiyorum.” Sonra yarattığı insanlara dönerek,”Bundan sonra sizin için erzak vermeyeceğim. Kendi geçiminizi çalışarak kendiniz temin edin. Ben sizinle doğrudan doğruya konuşmayacağım. Size Maytere’yi göndereceğim ve onun vasıtasıyla sizlerle konuşacağım,” dedi. Daha sonra, Kuday’ın emriyle Maytere geldi. İnsanlara çok şeyler öğretti. Araba yaptı. Yemek olarak türlü otların köklerini ve ısırgan otunu gösterdi. Erlik, Maytere’ye yalvardı, “Ey Maytere, benim için Kudaya yalvar, bana izin versin kendisiyle görüşeyim,” dedi. Erlik’in huzura kabul edilmesi için Maytere Kuday’a tam altmış yıl yalvardı. Kuday Erlik’e, “Eğer bana düşman olmazsan, yarattığım insanlara kötülük etmezsen yanıma gel,” dedi. Erlik, göklere, Kuday’ın yanına çıktı, Kuday’a yalvararak, “Beni bağışla, izin ver ben de kendim için gökler yaratayım, “dedi. Kuday ona izin verdi. Erlik’in taraftarları göklerde yerleşti ve artıp kalabalık oldular. Kuday’ın en yakını olan Mangdaşire, “Bizim kendi insanlarımız yer yüzünde iken, Erlik’in taraftarlarının göklerde olması çok kötü bir şey,”diye düşündü. Mangdaşire Kuday’a darılarak Erlik’e karşı savaş ilan etti. Erlik bununla karşılaştı, ateşle vurarak Mangdaşire’yi kaçırdı. Mangdaşire Kuday’ın huzuruna çıktı. Kuday ona, “Nereden geliyorsun?,” diye sordu. Mangdaşire, “Erlik’in taraftarları göklerde ve bizim kendi insanlarımız yerlerde bulunuyor ve bunun çok kötü olduğunu düşünüyorum. Ben Erlik’in taraftarları olan insanları yeryüzüne indirmeye çalıştım ama buna gücüm yetmedi, yapamadım,” dedi. Kuday, “Ona ancak benim gücüm yeter. Fakat bekle. Zamanı gelecek ve sana “gücün var” diyeceğim,” dedi. Bunu duyduktan sonra Mangdaşire sakinleşti ve rahat uyudu. Günlerden bir gün Mangdaşire kendi kendine, “Kuday’ın “Gücün var” diyeceği gün yaklaştı, “diye düşündü. Kuday Mangdaşire’ye “Ey Mangdaşire, bugün onun üzerine git, Erlik’i göklerden sürecek ve muradına ereceksin. Ondan çok daha güçlü olacaksın. Benim gücüm, kuvvetim ve duam sana yar olsun,” dedi. Mangdaşire sevindi ve Kuday’a, “Okum, yayım, silahım, kılıcım, mızrağım yok. Yumruklarım ve güçlü kollarımdan başka bir şeyim yok. Ben Erlik’le nasıl baş edeceğim?, “diye sordu. Kuday ona bir mızrak verdi. Mangdaşire bu mızrağı alarak göklere, Erlik’in olduğu yere gitti. Erlik’i yendi ve onu göklerden kovdu. Onun göklerdeki yerini dağıttı. Erlik’in göklerde dağılan yerinin parçaları yere döküldü ve o zamana kadar dümdüz olan yeryüzünde tepeler ve dağlar oluştu. Kuday’ın yarattığı dümdüz olan yer, böylece tepeler ve dağlarla doldu. Yer eğildi. Erlik’in taraftarlarının hepsi göklerden yere döküldü. Kimi suya düşüp boğuldu, kimi ağaca ve kayalara çarparak öldü. Bu defa Erlik Kuday’dan yer istedi. “Benim göklerimi kırdın. Şimdi nerede barınacağımı bilemiyorum,” dedi. Kuday, onu yerin altındaki karanlık dünyaya sürdü ve oradan çıkmaması için kapısına büyük bir kilit vurdu. “Üzerinde hiç sönmeden yanan ateş olsun. Güneşin ve ayın ışığından mahrum kalasın. Tekrar ediyorum, eğer doğru hareket edersen, iyi olursan seni yanıma alırım, fenalık etmeğe devam edersen bu sefer seni yerin dibine sürerim, “dedi. Erlik bu sefer, “Ben ölmüş insanların canlarını alacağım, dedi. Kuday ise, “Hayır, ben onları sana vermeyeceğim. Kendin yaratabilirsen, yarat,” dedi. Erlik eline, çekiç, örs ve körük aldı. Bir vurdu kurbağa, bir vurdu yılan, bir vurdu ayı, bir vurdu domuz, bir vurdu şeytan, bir vurdu Şulmus denen fena ruh ve bir vurdu deve çıktı. Kuday geldi. Erlik’in elinden körük, örs ve çekici alıp ateşe attı. Körük bir kadın, çekiç bir erkek oldu. Kuday bu kadını yakaladı ve yüzüne tükürdü. Kadın bir kuş olup uçtu. Bu kuş, eti yenmeyen “Kurday” diye adlanan bir kuştu. Bu sefer Kuday erkeği tuttu ve onun da yüzüne tükürdü o da “Yalban “denilen bir kuş oldu. Bu olanlardan sonra Kuday halka hitaben, “Ben size mal, aş, yerin üzerinde iyi ve temiz sular verip yardım ettim. Siz de iyilik yapın. Ben artık göklerime dönüyorum ve öyle kısa bir zaman sonra da geri geleceğimi zannetmiyorum, “dedi. Yardımcılarına dönerek, “Sen Şalmiye, içki içip aklını kaybedenleri, körpe çocukları, kısrak yavrularını, ineklerin buzağılarını koru. İyilik yapanların ölmüş bedenlerini yanına al, sakın intihar edenlerinkini alma. Zenginlerin mallarına göz dikenleri, hırsızları ve başkalarına devamlı düşmanlık edenlerin canlarını da yanına alma. Benim için ve hakanları için çarpışıp ölenlerin canlarını da al bana getir. Ey insanlar, sizlere yardım ettim, fena ruhları sizlerden uzaklaştırdım. Fena ruhlar insanlara yaklaşırsa, onlara yemek versinler. Körmös’ün yemeklerinden yemeyin. Yerseniz onlardan olursunuz. Benim adımı anarsanız, benim yardım ve himayemi kazanmış olursunuz. Ben şimdi buradan gidiyorum, ama tekrar geleceğim. Beni geri gelmez sanmayın. Beni sakın unutmayın. Şimdi sizlerden çok uzaklara gidiyorum. Tekrar geldiğim zaman, sizin iyilik ve kötülüklerinizin hesabını soracağım. Şimdi, benim yerimde Yapkara, Mangdaşire ve Şalmiye kalıyorlar. Onlar size yardım edecekler, “dedi. Sözüne devamla, “Yapkara, sen dikkat et. Erlik senin elinden ölmüş insanların canını çalmak isterse, Mangdaşire’den yardım iste. O daha kuvvetlidir. Şalmiye, sen de dikkatli ol. Albıs, Şulbus yerin altından çıkmasınlar. Çıktıklarını görürsen, hemen Maytere’ye haber ver. O güçlüdür. Onları kovsun. Podosüku, güneşi ve ayı beklesin. Magdaşire’ye söyle, yeryüzünü ve gökleri korusun. Maytere ise iyi olanların yanından kötü olanları uzaklaştırsın. Sen Mangdaşire, fena ruhlarla mücadele et. Eğer bunu yaparken zorlanırsan, o zaman benim adımı an. İnsanlara iyi şeyleri ve iyi işleri öğret. Onlara olta ile balık tutmalarını, sincap avlamalarını ve hayvan beslemelerini öğret,” dedi. Kuday, bunları söyledikten sonra, oradan uzaklaşıp gitti. Mangdaşire, olta yaptı. Balık avladı. Barut ve tüfek icat etti. Sincap vurdu. Kuday’ın emrettiği gibi insanlara çok şeyler öğretti. Mangdaşire bir gün, “Bugün beni güçlü bir rüzgar uçurup buradan götürecek, “ dedi . Güçlü bir rüzgar geldi. Mangdaşire’yi alıp götürdü. Yapkara insanlar, “Kuday, Mangdaşire’yi yanına aldı. Artık onu bulamazsınız. Ben Kuday’ın elçisiyim bir gün ben de gideceğim. Kuday benim nerede kalmamı isterse, orada kalacağım. Siz, öğrendiklerinizi unutmayın. Kuday’ın arzusu ve kararı budur, “dedi. İnsanları kendi hallerine bırakarak, o da Kuday’ın yanına gitti...” [1]. Altaylarda yaşayan Türk boyları arasında hala canlılığını koruyan Yerin yaratılışı destanlarından birinde Yerin yaratılışı tamamen farklı bir şekilde anlatılmaktadır. Kırgızların anlattığı destanların birinde dünyanın yaratılmış olduğu, yalnız suyun bulunduğu kaydedilir. Kırgızların bu destanında, “iki kişi”nin bir öküze sahip olduğu belirtilir. İçecek su olmadığı ve susuzluktan insanların devamlı olarak öldükleri kaydedilir. Sonunda bu öküzün boynuzu ile yeri eşmesi ve yerden su çıkarması anlatılır. Öküz, bu “iki adam”ın yardımı ile yeri boynuzuyla kazar ve su çıkarır. Bu suyun çıkıp dünyadaki boşluk ve çukurları doldurmasıyla dünyada göller ve nehirler meydana gelir. Bu göller ve nehirler yeri öküzün boynuzuyla eşmesinden sonra olur [2]. Kırgızlar arasında Yerin yaratılması destanının böylesine değişiklik göstermesine karşılık, Altay Tatarlarında Yerin Yaratılmasıyla ilgili olarak anlatılan ve zamanında derlenmiş destanlarda, dünyanın yaratılmasından önce her tarafın suyla kaplı olduğu belirtilir. Altay Tatarlarının destanlarıyla Kuzey Amerika’da yaşayan Kızılderili kabileleri arasında yaşayan Yerin yaratılışı destanları büyük benzerlikler göstermektedir. Altay tatarlarının destanlarına göre Tanrı Ülgen, suyun üzerine iner ve orada dünyayı yaratır. Altay Tatarlarına göre Yerin Yaratılışı destanı şöyle başlar: “... Tanrı Ülgen, suyun yüzüne indikten sonra, dünyayı nasıl yaratacağına bir türlü karar veremez. Sonra bir “kişi” çıkagelir ve Tanrı Ülgen ona “Sen kimsin?,” diye sorar. Bu “kişi” Tanrı Ülgen’e verdiği cevabında, “Ben bu Yeri yaratmağa geldim,” der. Tanrı Ülgen aldığı bu cevaba çok sinirlenir ve “Ben bile Yeri yaratamazken, sen nasıl olur da Yeri yaratabilirsin?,” der. “Kişi”, cevabında “Fakat ben Yeri yaratmak için gereken malzemeyi nereden bulabileceğimi biliyorum, “der. Tanrı Ülgen, bu “kişi” den bahsettiği malzemeyi bulup getirmesini ister. O zaman bu “kişi” derhal suya dalar, Okyanusun altındaki dağların birinden bir parça toprak koparır ve onu ağzına koyarak suyun yüzüne çıkar. Suyun yüzüne çıkan “kişi” ağzında getirdiği toprağın bir kısmını Tanrı Ülgen’e verir. Toprağın diğer kalan kısmını ağzında dişlerinin arasında saklar. Sonra Tanrı Ülgen’in emriyle bu “kişi” ağzında sakladığı toprağı tükürür ve Tanrı Ülgen’in yarattığı Yerin üzerinde dağlar ve vadiler meydana gelir [3]. Altay Tatarları arasında anlatılan Yerin Yaratılışı ile ilgili destanlarda farklı tarafların olduğu görülür. Bunun bölgeden bölgeye değişiklik göstermesinin Türk boyları arasındaki yaşayış farkından kaynaklanması mümkündür. Yine Altay Tatarları arasında tespit edilen Yaratılış destanlarından birinde Tanrı Ülgen’in suyun üzerinde insan şeklinde bir çamur parçasının yüzdüğünü gördüğü ve bu insana benzeyen çamur parçasına can vererek onu “adam” olarak yarattığı kaydedilir. Bu destanda Tanrı Ülgen’in, suyun üzerinde yüzen bu çamur parçasına can verdikten sonra ona “Erlik” adını verdiği belirtiliyor. Altay tatarlarının bu Yaratılış destanına göre Tanrı Ülgen ile Erlik kardeştir. Erlik daha sonra Tanrı Ülgen’e düşman oldu. Altay Tatarları bu ilk adamın yerin yaratılmasında Tanrı Ülgen’e yardım ettiğine inanır. Daha sonra ise bu “adam” yaptığı yanlışlıkların sonunda “Şeytan” olur ve Tanrı Ülgen tarafından “Erlik” adıyla çağrılır [4]. Altaylarda yaşayan Türk boyları arasından Rus ve Avrupalı alimlerin derlemiş oldukları destan ve masallarda, Yerin yaratılmasıyla ilgili verilen bilgilerden, bu destanların Kuzey Amerika’ya göçlerle geçen Orta Asyalı kavimlerin yeni yerlerinde yarattıkları cemiyetler ve o cümleden Kuzey Amerika’daki yerli Kızılderili kabileleri arasında yaşadığı tespit edilmiştir. Bu Kızılderili kabilelerinin yaşadıkları yerlerde bıraktıkları kalıntı ve delillerden onların Amerika Kıtasına geçmeden önce gelişmiş bir kültürü yaşadıkları müşahede edilmiştir. Altay Tatarları ve diğer Türk boylarının ve Yakut’ların (Sahaların) destan örneklerinin, özellikle daha önce Kuzey Amerika’nın Alaska bölgesinde yaşayıp, daha sonra Güney ve Güney Doğuya doğru göç eden Kızılderili kabileleri arasında yaşaması tesadüfî değildir. Aradan binlerce yıl geçmiş birçok savaşlar ve sürgünler yaşanmış, insanlar bir yerden başka bir yere büyük göçlerle yer değiştirmiştir. Kendileriyle birlikte milli kültür ve medeniyetlerini de beraberlerinde taşıyan bu insanlar, bugün onların binlerce yıl önce yaşadıkları bir kültürün izlerini de beraberlerinde bizlere kadar ulaştırmışlardır. Bazı “Beyaz” araştırmacıların iddia ettikleri gibi, Kızılderililer Avrupa’dan sözlü halk edebiyatı numunelerini kopya etmemişlerdir. Kızılderili kabilelerinin içine girmeden ve onların dini inançları, milli kültürlerinin tarihten gelen izlerini araştırıp anlamadan, bunu iddia etmek kolay bir iş olmasa gerek. Kendini bilen ve kendi milletini ilgilendiren bir meseleyi, hakiki bir Kızılderili hiçbir kendisini zaman asırlardır baskı altında tutan ve aldatarak katleden bir “soluk benizli” ile derinliğine konuşmaz. Eğer konuşursa, onu yanıltır ve başka yöne saptırır. Eğer siz onun inançlarına ve yaşadığı kültüre yakınsanız, o zaman durum değişir. Sioux(Su) Kızılderili kabilesinin büyük Şamanı Black Elk(Kara Geyik), ölmeden önce anlattığı sırlarında aynı konulara temas ederek, Kızılderililerin inançlarına göre Yerin ve insanın nasıl yaratıldığını anlatır. Black Elk’in “Great Spirit”(Ulu Ruh) olarak anlatmağa çalıştığı, Altay Tatarlarının Yerin Yaratılışı destanında bahsettikleri Tanrı Ülgen’den başkası değildir. Eğer Kızılderililerin “Great Spirit”leri ile Tanrı Ülgen’in özellikleri ve yerine getirdikleri işler karşılıklı olarak ele alınır incelenirse, o zaman bunların arasındaki benzerliklerin, farklılıklardan daha çok olduğu görülür. Altay Tatarlarının Yaratılış destanında Tanrı Ülgen’in gökten Maytere’yi insanlara Tanrı korkusunu öğretmesi için gönderdiği belirtiliyor. Tanrı Ülgen’in Maytere’yi bu görevle dünyaya göndermesini “şeytan” Erlik çekemez ve çok sinirlenir. “Seni kılıcımla öldürecek kadar güçlüyüm,” der. Bunu söyleyen Erlik kılıcını çeker ve Maytere’ye hücum eder ve onun kanını toprağa akıtır. Maytere’nin toprağa akan kanı, dünyayı kızıla boyar ve aynı kan sonradan dünya üzerinde bir “ateş”e dönüşür. Bu ateş dünyayı kaplar ve “arşa” kadar yükselir. Kızılderili kabilelerinden Sioux(Su) yerlilerinde “ateş” yeryüzünde Ulu Ruhun temsilcisidir. Bu ateşi koruyup gözetmek insanların birinci vazifesidir. Cherokee(Çeroki) Kızılderili kabilesinin inançlarına göre “ateş” çok mukaddestir ve onun büyük mücadeleden sonra Örümcek Ana tarafından elde edildiği kaydedilmektedir. Dünyanın yaratılışıyla ilgili olduğu kadar, onun bir gün yok olacağı konusunda da büyük menkıbeler ve destanlar anlatılır. Altay Tatarlarına göre, Kıyamet günü Tanrı Ülgen gelecek ve iki elini bir-birine vurarak, “Hepiniz kalkın artık,” diyecek. İnsanların ve canlıların hepsi yerlerinden kalkacaklar ve yattıkları yerden doğrulacaklar. Bu “Yeniden Diriliş” başladığında şeytan Erlik ve onun taraftarlarının hepsi mahvolacaklar [5]. İnsanın Yaratılışı Orta Asya, Batı ve Doğu Sibirya’da yaşayan Yaratılış destanlarında insanın nasıl yaratıldığı ve vücudunun hangi maddelerden yararlanılarak meydana getirildiği anlatılır. Orta Asya ve Altaylarda derlenen Yaratılış destanlarında, insanın yaratılırken kemiklerinin “kamış” tan vücudundaki etin ise çamurdan yaratıldığına inanılır [6]. İnsanın yaratılması bazı Kızılderili kabilelerinin inançlarında sadece “çamur”dan yaratıldığı şeklinde izah edilirken, Sibirya ve Yenisey nehri boyunca yaşayan Türk boyları arasında detaylı olarak anlatılır. Sibirya’nın Kuzey-Batısında yaşayan Türk boyları arasından derlenen Yaratılış destanlarında tabiatta bulunan bazı bitkilerden Tanrının istifade ettiği görülür. Bu bölgede anlatılan destanlara göre, Tanrı “Söğüt Ağacı”nın dallarından alarak, onları bir iskelet şeklinde sarar ve daha sonra bu iskelet şeklinde sardığı Söğüt dallarının üzerini çamurla düzgün olarak sıvar. Tanrı daha sonra üfleyerek ona can verir. Yenisey nehrinin kıyısında yaşamakta olan Türk boylarından derlenen Yaratılış destanında Tanrının yerden bir parça çamuru alıp, eliyle iyice yoğurduktan sonra onu bir yere bırakarak, daha sonra yine çamurdan başka bir insan figürü yapıp yere koyduğu belirtilir. Tanrının sağ eli ile yapıp yere bıraktığı insan figürünün “erkek”, sol eliyle yapıp yere bıraktığı insan figürünün ise “kadın” olduğu kaydedilir. Onlar daha sonra, Tanrının buyruğuna uygun olarak canlanırlar [7]. Kara Tatarlardan derlenen yaratılış destanına göre, Ulu Payana ilk insanı topraktan yarattı. Ama yarattığı bu insana can vermedi. Ulu Payana yükselip “arşa” gitti. Orada oturan Kuday’dan bu insana can vermesini istedi. Ulu Payana bu insanları yaptıktan sonra, onlara can vermesini Kuday’dan istemeğe giderken, bunlara bakması için “köpeği” görevlendirdi. Ulu Payana oradan ayrılınca, şeytan Erlik oraya geldi. O zamana kadar henüz üzerinde hiç kıl bitmemiş olan köpeğe sataşmağa başladı. Köpeğe, “Sana altın sarısı bir kürk vereyim, sen de bana burada duran canı olmayan şu insancıkları ver,” dedi. Köpek, Erliğin bu teklifini çok beğendi. Çamurdan yapılmış henüz ruhu olmayan bu insan figürlerini ona verdi. Erlik, çamurdan yapılmış cansız duran bu insan figürlerinin üzerine tükürmeğe başladı. Kuday’ın kendisine doğru gelmekte olduğunu görünce onları bırakıp kaçtı. Kuday bu insancıkları böyle görünce, onların dışlarını içeriye doğru çevirdi. Onun içindir ki, insanın içi “pislik” ve “salya” doludur [8]. İnsanın içinin neden “pislikle” dolu olduğuna dair başka Türk boylarının destanlarında da kayıtlara rastlanmaktadır. Yakut Türklerinin insanın yaratılmasıyla ilgili anlattıkları yaratılış destanında dünyayı yaratan Tanrının büyük bir taş mabet ve bu mabedin içinde yedi tane taştan insan figürü yaptığı belirtilir. Tanrı bu insan figürlerini koruması için bir “adam” yaratır. Bu figürlerin korunmasını için bu adamı görevlendirir. Şeytan bu yere girmek için çeşitli yolları dener. Daha sonra o bu insan figürlerine yanaşıp kendi aklına göre onlara can vermeğe çalışır. Tanrı. Şeytanın bu insan figürlerine can vermeğe çalışmasını görünce çok sinirlenir. Tanrı oraya görevlendirdiği adamı bir köpek şekline sokar. Bu çamurdan yapılmış insan figürlerinin dışlarını içeriye çevirir. İnsanın içinin hep pislikle dolu olmasının sebebi budur [9]. Altay Türklerinde insanın yaratılışıyla ilgili tespit edilen Yaratılış Destanında, köpeğin “şeytan” şeklinde ortaya çıktığı, Tanrının bir anlık yokluğundan istifade ederek, bu insan figürüne bir “can üfleyerek” ona can verdiği belirtilir. Altay Türkleri arasında insanın yaratılışı ile ilgili destan şöyle anlatılır: “...Tanrı Ülgen, insanı yaratırken çamuru “et”, taşı “kemik” olarak kullanıp ilk önce erkeği ve bu erkeğin kaburga kemiğinden ise kadını yarattı. Fakat Tanrı Ülgen, bunlara vermek için bir can bulamadı. Onlar için bir “can” aramak için oradan ayrılmadan önce bit köpek yarattı ve bu köpekten yaratılan bu “çifte” göz-kulak olmasını istedi. Köpek Şeytanın yere pislediği “dışkıyı” yedikten sonra onun vücudunun her tarafından uzun kıllar çıktı. Daha sonra Şeytan bu insan figürlerinin içine kamışla ruh üflemeğe başladı. Tanrı Ülgen geri döndüğünde, yapmış olduğu insan figürlerinin canlanarak gezmeğe başladıklarını gördü. Onlara ne yapması gerektiğine bir türlü karar veremedi. Onları yeniden yaratıp-yaratmamak konusunda karar veremeyen Ülgen, bir kurbağaya rastladı. Kurbağa Ülgen’e, “Neden onları yok etmeyi düşünüyorsun? Onları kendi haline bırak. Hangisi ölürse bırak ölsün, hangisi yaşarsa bırak yaşasın,” dedi. Böylece Tanrı Ülgen, insanları oldukları gibi bıraktı ve onlar yaşayabildikleri kadar yaşadılar [10]. Kuzey Amerika Yerli Kızılderilileri arasında yaşayan Yaratılış destanlarında da, Maidu Kızılderili kabilesinin yaratılış destanında olduğu gibi bir köpeğin oynadığı rolden bahsedilir. Köpeğin yaratılışının, insanın yaratılışı kadar eski olduğu destanlarda tespit edilen kayıtlardan kolayca anlaşılmaktadır. Bu durum, Orta Asya Türk boylarının destanlarında olduğu gibi, Kuzey Amerika Yerli Kızılderili destanlarında da böyledir. Ayrıca Kuzey Amerika Yerli Kızılderilileri bu hayvan için özel bir halk oyunu bile düzenlemişlerdir. Kuzey Amerika’daki Kızılderili kabileleri arasında olduğu kadar, Orta Asya Türk boyları arasında da köpeğin çok eski çağlarda ehlileştirilmiş ve ondan yararlanma yoluna gidilmiş olduğu dikkati çekmektedir. Köpeğin oynadığı rolle ilgili olarak yine bir Altay Destanında, Otşirvani ve Çağan-Şukuti’nin beraberce bir insan yaratmalarından sonra, bu insana bir can vermek için beraberce gayret gösterdikleri kaydedilmektedir. Bu Altay destanına göre, ilk insan yaratıldıktan sonra, Çağan-Şukuti, Otşirvani’ye hitaben, “Biz beraberce bir insan yarattık, fakat ona bir ruh bulup, onu canlandırmamız gerek.” Biz burada yokken, Şeytan gelip ona zarar verebilir, “ dedi. Bunun için ilk önce bir köpek yarattılar ve bu insan figürünü yarattıkları bu köpeğe emanet ettiler. Onlar oradan ruh aramak için ayrılınca Şeytan geldi ve köpeği aldatmak için uğraştı. Köpeğe çok güzel bir kürk yapacağını ve onu çok güzel uzun tüyleri olan bir şekle sokacağını söyleyerek, köpeğe “rüşvet” teklif etti. Şeytan köpeği razı etti. Daha sonra bu insan figürünün içine üfledi ve adam kalkıp yürümeğe başladı. Tanrı Otşirvani ve Çağan-Şukuti geri dönüp yaptıkları insan figürünün canlandığını görünce şaşırdılar [11].


Dipnotlar: [1] W. Radloff, Proben, I. s. 159–166 [2] G. N. Potanin, Ocerki severo zapodnoy Mongolii, Vols II-IV, Petrograd, 1881-1883 (Vol II, s. 153) [3] a.g.e s. 218- 219 [4] O. Dahnhardt, Natursagan, 3 Vols. Leipzig, Berlin, 1907-1910. Vol I, 3, s. 32-44. [5] V. I. Verbitskiy, Altayskie inoroday sbornik etnograf icerskich statey i izsledovaniy, Moskow, 1893. s. 113-114. [6] a.g.e, s. 91 [7] V. I. Anucin, “Ocerk samatsva u yeniseyskich ostyakov” in SMAEAN-II, 2 Petrograd, 1914. s. 9 [8] W. Radloff, Aus Sibiren, 2 Vols. Leipzig, 1884 Vol.I, s. 285 [9] A. Th. Middendorf, Reise in den aussersten Norden und Osten Sibiriens, I-IV, 2. Petrograd, 1851-1875. s. 1602 [10] G. N. Potanin, Ocerki Severo-zap Mongolii, Vol. IV, 1882. s. 219-220. [11] a.g.e, s. 222-223

3 Temmuz 2008 Perşembe

MİZAH : İnsanın Evrimi (16+ Komik)

(İnterNetDen)

SAĞLIK : Tabiat Eczanesi (Faydalı Bilgiler)

Tabiat bir eczane gibidir. Tahil, sebze veya meyvelerde bulunan cesitli maddeler, vitaminler, depresyondan tansiyona bircok hastaliga iyi geliyor. Sanliurfa'nin aci pul biberinin cilde yararli, teni guzellestiren maddeler icerdigini, ilacta aspirin neyse, yiyecekler icinde elmanin da ayni ozelligi tasidiginin belirtildigi, Londra Universitesi uzmanlarinin hazirladigi 'Dogal Savas Programi'nda hangi hastaliga karsi neler yemeniz gerektigi anlatilirken, bazi yiyeceklerin tasidigi ozellikler soyle ifade ediliyor:

Satsuma (Kucuk portakal): Icerdigi folik asit ve C vitamini sayesinde oksurugu ve kanli tukurmeyi keser. Ayrica kan pihtilasmasina karsi en etkin dogal yiyecek oldugu icin ileri yaslarda felc veya kalp krizi riskini de azaltir.

Tarcin: Yemeklere girmis olabilecek E-coli bakterisinin vucutta yayilmasini onler. Midenin duzenli calismasina etki eder. Kusmayi engeller. Hatta bal veya limon suyuyla birlikte alindiginda bogazdaki yanmalari keser.

Hardal: Icindeki singrin maddesi, midenin gaz cikarmasina yardimci olur. Sindirim sistemini duzenler, mide agrilarini giderir. En fazla bir cay kasigi alinmalidir.

Nane: Icerdigi mentol, midenin normallesmesini saglar. Vucuda giren grip mikrobuna karsi savastigi gibi, ileri yaslarda ulsere yakalanma riskini de azaltir. Nane cayi, bas agrisi, grip, stres gibi hastaliklarin yani sira mide yanmasina da birebirdir.

Avokado: Sindirimi cok rahat olan bu meyve ozellikle yeni dogmus bebeklerin ilk mamasi olarak tavsiye ediliyor. Icerdigi E vitamini kalbe iyi gelir, yuksek potasyum dinc tutar ve insani depresyona sokan uyusukluluk ve rahatligi atar. Vucudun kolesterol oranini ayarlar. Teninizin surekli hucre yenilemesini saglar (Zayiflamak isteyenler dikkat: Yag orani bir cikolata kadar yuksek olan avokadoyu yememenizi oneririz).

Cikolata: Sutlu cikolatalari tercih edin. Cunku icerdigi kakao yagi, magnezyum, E vitamini beynin kendisini yenilemesine ve psIkolojik rahatlik saglamasina yardimci olur. Migreni olanlar cikolatadan uzak durmalidir.

Patates: Orta boy bir patates, bir insanin bir gun icinde almasi gereken C vitaminini icerir. Beyindeki serotonin adli kimyasal maddenin kendisini yenilemesini saglar.

Idrad yollari,alerji,basur,karin agrisi,karaciger

Nane: Idrar sokturucu ozellige sahiptir. Icerdigi mentol, midenin normal fonksiyonunu gormesini saglar. Vucuda giren grip mikrobuna karsi savastigi gibi, ileri yaslarda ulsere yakalanma riskini de azaltir. Sabahlari mide bulantisini keser. Nane cayi, bas agrisi, stres gibi hastaliklarin yani sira mide yanmasina da birebirdir. Ancak nane cayini ac karnina degil, tok karnina iciniz.

Elma: Icindeki C vitamini ve pektin oldukca faydalidir. Kolesterolu dusurur, sindirim sistemini duzenler, idrar ve hacet yollarindaki sorunlari giderir.

Kepekli ekmek: B 3 vitamini, demir, potasyum ve folik asit icerir. Cok fazlasi idrar yollarina zarar verirken, gunde 2 dilim yemek iyi gelir.

Kayisi: Icindeki betakarotene adli madde, hucrelere saldiran molekulleri kontrol altina alarak, kanseri onler. Icerdigi kalsiyum ve magnezyum, girtlak yanmalarini engeller. Kuru kayisiya renginin bozulmamasi icin eklenen sulfur dioksit, astim gibi alerjilere iyi gelir.

Hindistan cevizi: Icerdigi myristin adli madde kusmayi engeller, basur tedavisinde birebirdir. Ancak fazlasi basur icin tehlikelidir.

Papatya cayi: Bagirsak yollarinda toplanan gazi cikartir, sindirim sistemini duzenler, mide agrisini keser.

Enginar: Cynarine adli madde sayesinde en sert yiyeceklerin dahi sindirimine yardimci olur. Karaciger hastalarinin yani sira romatizma, artirit ve gut hastaligina yakalananlarla, hamilelere siddetle tavsiye ederiz.

Meyan koku: Dunya uzerinde bircok kabile yuzyillardir ulser, artirit, bronsit ve karaciger rahatsizliklarina karsi meyan kokunu "dogal ilac" olarak kullanir. Adrenalini yukseltir, stresi engeller, kan basincini dusurur.

Zerdecal: Karaciger rahatsizliklarinin yani sira sindirime de yardimci olur.

Dis,tansiyon,sindirim

Ekmek: Sekerli yiyecek yenildiginde, icindeki asitler dislere her 20 dakikada bir saldirir. Ekmek, disleri korur. Gun boyunca 6 ila 11 dilim ekmek yiyin.

Meyve: (Her cesit) Gunde 2 ila 4 ogun meyve tuketin.

Sebze: (Her cesit) Gunde 3 ila 5 ogun tuketin.

Yogurt veya beyaz peynir: Eger yemekler arasi atistirirken dis sagliginizi dusunuyorsaniz, kalsiyum deposu olan bu iki yiyecegi tercih edin.

Muz: Yuksek miktarda karbonhidrat icerir. Zengin bir potasyum kaynagidir. Bu mineral, kalbin duzenli olarak calismasini ve tansiyonun duzenli olmasini saglar.

Rezene: Icerdigi potasyum sayesinde tansiyonu duzenler. Saglikli kan hucreleri icin gerekli olan folik asidi de bol miktarda bulundurur. Rezene cayi sindirim icin iyidir.

Tahil: Kan damarlarini gevseten ve rahatlatan bir tur fotosentez kimyasal maddesi icerir. Bu sayede kanin damarlardan daha rahat gecmesini saglar. Tahil yemek, sebzelere oranla vucutta daha fazla kalori yakilmasini saglar. Kalorinin azalmasi tansiyonu duzenler.

Un: Yapildigi tahilin besin degerlerini icerir. B vitaminleri, E vitamini, demir ve magnezyum acisindan oldukca zengindir.

Karaciger: Saglikli bir bagisIklik sistemi, cilt ve keskin gozler icin gerekli olan A vitamini acisindan zengindir.Kucuk bir porsiyonu gunluk A vitamini ve demirle aylik B12 vitamini ihtiyacini giderir.

Arpa: Icerdigi kalsiyum ve potasyum gibi minerallerle B vitamini vucuda direnc kazandirir. Ayrica ABD'deki bir arastirma, 6 ay boyunca her gun arpa urunu seylerin yenmesinin kolesterol oranini yuzde 15 dusurdugunu ispatladi.

Yogurt: Gunde 150 gram yogurt, vucudun bir gunluk kalsiyum ihtiyacini karsilar. Yogurttaki potasyum, kan basinci ve kalp atislarini duzenler. Midenin yiyecekleri duzenli olarak ogutmesini saglar.

Kilo kaybi ve menepoz

Cikolatali puding: Bu sayede vucuttaki kan, istedigi protein ve mineralleri alir. Ingiliz Saglik Bakanligi, kilo kaybi yasayanlarin gunde 3 kez 1 hafta boyunca puding yemesini tavsiye ediyor.

Peynir: 100 graminda 78 kalori bulunuyor.

Yumurta: Gunde 2 yumurta, kadinlarin gunluk protein ihtiyacinin dortte birini, erkegin ise beste birini karsilar. A, D, E ve B vitaminleri iceren yumurtadaki selenyum maddesi, bebeklerde sindirim sorunlarini cozer, yetiskinleri de kansere karsi korur.

Dondurma: Gunde 2 top vanilyali dondurma yemek, insan vucudunun gunluk protein ihtiyacinin yuzde 20'sini karsilar.

Salam: B vitamini, demir, sodyum ve potasyum deposudur.

Nohut: Sebze hormonu "fitoostrojen" icerir. Bunlar ostrojenin vucuttaki etkilerini dengeler ve menopozun yol actigi etkilere karsi korur. Sebze proteininin en zengin kaynaklarindan birisidir.

Kola: Kafein vucudun yorgunlugunu alir ve konsantrasyonu saglar.

Uzum: Icerdigi "elajik" asit sayesinde menopozun sebep oldugu kemik erimesine karsi korur. Kandaki ostrojen seviyesini yukselterek de menopoz semptomlarini en aza indirir.

Kuru erik: Sadece iki-uc adet yemek dahi vucudun ihtiyaci olan antioksidanlari karsilar. Idrar yollari kaslarini rahatlatir. Bu da kolon kanserine karsi korur. Demir, A vitamini, B6 vitamini ve potasyum icerir. Icerdigi yuksek orandaki bor minerali sayesinde menopoz donemindeki kadinlarda ostrojen seviyesini dengede tutar.

Tatli patates: Adrenal salgilayan bezleri guclendirerek vucuda enerji saglar. Fosfor, magnezyum, kalsiyum, C vitamini, potasyum ve folik asit icerir.

Romatizma,sistit,kansizlik,idrar ve bobrek rahatsizliklari icin

Enginar: Vucuttaki zehiri atma etkisi sayesinde basta romatizma olmak uzere gut hastaligi ve eklem yanmasina karsi birebirdir. Folik asit ve potasyum kemikleri guclendirir.

Domates: C vitamini boldur.

Tahil: Icerdigi dogal kimyasallar, romatizmanin yol actigi eklem yanmalari ve romatizmal agrilari hafifletir.

Kekik: Timol ad.Hna da birebirdir.

Avokado: Sindirimi cok rahat olan bu meyve i verilen bir tur dogal yag, vucuttaki diger yaglarin parcalanmalarini saglar. Kekik yagi banyoda suruldugu zaman romatizma agrilarini buyuk oranda azaltir.

Zencefil: Kan damarlarini genisletip dolasimsi arttirarak romatizma agrilarini ve yanmalari yok eder.

Kuskonmaz: Folik asit, C ve E vitaminleri icerir. Yenilen besinlerin vucuttaki zehirli kalintilarini atmayi saglar.

Karaciger ve bobreklerin calismasini kolaylastirir, destekler. Bu sebeple doktorlar, sistit hastalarinin mutlaka kuskonmaz yemeleri gerektigini soyluyor.

Hurma: Turune gore degisse de hurmalarin bircogu yuksek oranda demir icerir. Besin degeri yuksek ve onemli bir enerji kaynagidirlar. Dogal mushil etkisine sahiptir. Kurutulmus olanlarina gore daha yuksek oranda su ve daha dusuk kalori icerir.

Pancar: Bobrekleri calistirir. Onemli bir potasyum kaynagidir. Vucuttaki tuz oranini dengeler. Bu sayede bobrekler ve idrar yollarinin calismasini destekler.

Kavun: Orta boy bir kavunun yarisi, gunluk C vitamini ihtiyacini tamamen karsilar. A vitamini ve betakaroten icerir. Bunlar antioksidan, yani vucudu temizleyici etkiye sahiptir. Bobrekleri rahatlatir. Yuksek miktarda su ve dusuk miktarda kalori icerir.

Diyabet,bas agrisi ve vucudun su tutmasinda

Kuru fasulye: Lif acisindan zengin bir besindir. Bu da diyabet riskini buyuk oranda azaltir. Icerdigi karbonhidratlari vucudun sekere donusturmesi uzun surer.

Mercimek: B vitamini, demir, kalsiyum, potasyum, fosfor ve magnezyum icerir. Cozunebilir lif icermesi sayesinde kandaki kolesterol oranini dusurur. Bu sebeple diyabet ve kalp hastalari icin kacinilmaz bir besindir.

Nane: Nane cayi bas agrilarini dindirmek icin birebirdir. Icerdigi mentol ve mentol dogal yaglari sayesinde mideyi rahatlatma etkisine de sahiptir.

Biberiye: Kimyasal icerikleri sayesinde dogal bir agri kesici gorevi gorur.

Cikolata: Dogal anti-depresan ozelligi vardir. Cikolata magnezyum ve demir icerir. Sinirleri gevsetici ozelligi sayesinde bas agrisini dindirir.

Kus uzumu: 100 grami gunluk C vitamini ihtiyacinin tam 3 katini karsilar. Antibakteriyel ve yanmayi onleyici etkileri vardir. Zengin potasyum ve dusuk tuz icerigi, dehidratasyonu olanlar icin onemli bir dogal ilactir.

Kabak: 100 gram kabak gunluk folik asit ihtiyacinin 4'te birini karsilar. Yuksek orandaki potasyum sivi-tuz dengesini saglar.

Tahil: Idrar yollarini acici, calistirici ve rahatlatici etkileri sayesinde dehidratasyonu rahatsizligi bulunanlarin mutlaka yemeleri gerekir. Mideyi rahatlatici ozelligi vardir.

Mide,gut,adet sancisi icin

Tarcin: Mide yanmalarini ve kusma hissini alir.

Hindistan cevizi: Sutlu iceceklere eklendigi zaman mideyi gevsetici ve gazini alici bir etki olusturur. Mide bulantilarini onler.

Lahana: Mayalanma sirasinda laktik asit uretir. Bu da sindirim sistemindeki zararli bakterileri oldurerek sindirime yardimci olur.

Hamsi: Omega-3 yagi acisindan cok zengindir. Kolesterol seviyesini dusurur. Kanin pihtilasmasini onleyerek damar tikanikligi, kalp krizi ve dolayisiyla da felc gecirme riskini dusurur. Haftada en az 1 kez yemek gerekir. Kalp hastalari icin bu miktar haftada 3-4 porsiyon olmalidir.

Muz: Icerdigi yuksek oranda B6 vitamini sayesinde kadinlarin adet donemi sancilarini buyuk oranda azaltir.
Dogal bir agri kesici gibidir.

Tarcin: Koli basilinin uremesini onler. Limon cayina balla birlikte eklenerek icildiginde hem nezlenin yol actigi bogaz agrilarina hem de adet donemi sancilarina iyi gelir.

Enginar: Bol miktarda folik asit ve potasyum icerir. Dusuk yag orani, sindirimi kolaylastirici etkisi, antioksidan ozellikleri sayesinde anne adayi ve bebegin sagligina onemli faydalari vardir.

Bogurtlen: E vitamini icerir. Vucuttaki zararli besin atiklarinin temizlenmesini saglar. C vitamini boldur. Cenini korur.

Colyak,felc,astim,artirit,stres,ulser,kemik erimesinde

Kestane: Onemli bir enerji kaynagidir. Kolayca sindirilebilir. Colyak hastalari icin bugday icermeyen un kaynagi olabilir. E ve B6 vitaminleri icerir. Yag oranlari dusuktur.

Turuncgiller: C vitamini zengini turuncgiller icerdikleri flavonoid adli antioksidanlar sayesinde atardamarlarin, kalbin zarar gormesini onluyor. Portakal, icerdigi folik asit, kalp dostu potasyum ve kalsiyum sayesinde saglikli alyuvar hucrelerinin cogalmasina yol aciyor.

Sogan: Sarimsakla birlikte enfeksiyonlarla mucadele eder. Kukurt bilesimleri, atardamarlarin zarar gormesini onler. Sogan kemik erimesine de iyi geliyor.

Enginar: Enginarin en buyuk ozelligi, toksinleri temizleme yetenegidir. Bu sebeple artirit ve romatizmasi olan hastalara ozellikle tavsiye ediliyor. Cynarine adli madde, karaciger ve safra kesesinin rahatsizlanmasini engelliyor.

Meyan koku: Antivirus etkisi vardir. Karacigeri korur. Adrenalin salgilanmasini dengeler. Stresle basa cikabilmek icin gerekli olan kortizol hormonunu salgilatir.

Lahana: Ulseri olan kisiler icin tonik, yani mideyi temizleyici etki dogurur. Yuksek oranda C vitamini icerir.

Kirmizi lahana: vucutta antioksidan ozellige sahip A vitamini icerir. Kanseri onleyici etkiye sahiptir. Cig olarak salatalara katilmasi tavsiye edilir.

Kayisi: Yuksek oranda kalsiyum ve magnezyum icerir.

Sut: Kalsiyum, protein, B2-A-E-D vitaminleri, folik asit, fosfor ve demir kaynagidir. Kalsiyum, D vitamini ve fosfor ile birlikte kemikleri ve disleri guclendirmek icin calisir. Bunlarin eksIkligi kemikleri eritir.

Arac tutmasi,cilt sorunlari,laktoz dayaniksizligi ve goz icin

Zencefil: Sindirime yardimci olur. Mide bulantisini giderir. Enerjinizi arttirir. Seyahatin ve otomobilde uzun sure gitmenin yol actigi bulanti ve rahatsizliklari azaltir.

Papatya: Cay olarak icildiginde sindirime yardimci olur, karin agrilarini dindirir. Sicak bir banyonun ardindan hazirlanacak papatya cayi torbalari, egzamanin sebep oldugu kasinti ve yanmalari alir.

Aci pul biber: Portakaldan 3 kat daha fazla oranda C vitamini icerir. Capsantin adli kimyasal madde zona hastaliginin sebep oldugu agrilari dindirmek icin yapilan kremlerde kullanilir.

Portakal suyu: Bir bardak portakal suyu gunluk C vitamini ihtiyacinin tamamini karsilar. Icindeki potasyum vucudun su dengesini korur; cildin kurumasini, kirisIkliklarin meydana gelmesini onler.

Portakal yagi: Susam yagiyla karistirilarak kullanildiginda iyi bir cilt yagi elde edilir.Ayrica, selulitli bolgelere portakal yagiyla masaj yapilmasi tavsiye edilir.

Badem: Yuksek oranda kalsiyum, magnezyum, potasyum, fosfor, E vitamini, B2 vitamini, antioksidan icerir. Bu sebeple, laktoz (sut sekeri) dayaniksizligi bulunan ve gunluk gidalar yiyemeyen kisiler icin badem ideal bir besin kaynagidir.

Misir: Zeaksantin adli bir bitkisel bilesim icerir. Bu madde, yasa bagli olarak gelisen gorme bozukluklarini azaltir.

Ispanak: Antioksidan ozelligi tasiyan A vitaminine donusen betakaroten icerir. Saglikli gozler icin gereklidir.Katarakt ve diger goz tabakalarinin bozulmasina karsi lutein maddesi de icerir. Pisirdikten sonra hemen tuketin, beklemesi halinde, icindeki yararli maddeler toksIk maddelere donusebilir.

Kalp rahatsizliklarinda

Bezelye: Haftada 10 porsiyon domatesli bezelye yemegi yiyen bir erkegin, yemeyene oranla prostat kanserine yakalanma riski yuzde 35 daha az. B vitamini ve protein deposu olan bezelye, kalp icin de cok onemli.

Kepekli Ekmek: Kalp hastaliklariyla bagirsak kanseri icin faydalidir. Gunde 12 gramdan fazlasi kisiye gore zararli olabilir.

Kiraz: 100 graminda 40 kalori bulunuyor. Icerdigi ellegic asit, vucudu kansere karsi korurken, kiraz kalp damarlarindaki normal bir kan dolasimini saglar. Cok kiraz yenmesi, gut hastaligina yakalanma riskini de dusurur. Gunde 20 kiraz yemek 1 aspirin yerine geciyor.

Cikolata: E vitamini, magnezyum ve demir, kalp hastaliklarina yakalanma riskini dusurur. Gunde en fazla 1 cikolata yiyin.

Elma: Gunde 5 adet yiyin.

Misir Gevregi: Gunde 1 tabak yeterli.

Salatalik: Diyet yapanlarin en buyuk yardimcisi olan salatalik, kolesterolu dusurur. Kalbi guclendirir. Unutmadan ekleyelim. Salatayi soymadan yiyin. Cunku kalbi kuvvetlendiren madde, kabuguyla derisi arasinda bulunuyor.

Yumurta: Tum yiyecekler icinde en kaliteli proteini icerir. En onemli ozelligi, kolesterol oranini duzenleyen lesitin maddesi icermesi. Tavada az yagda pisirilmis yumurtayi tavsiye ederiz.

Sarimsak: Mutfaginizdan eksIk etmeyin. En az bin dogal tedavide kullanan sarimsak, sindirim sisteminden, kansere, kan dolasimindan kalp hastaliklarina kadar her seye yarali. Ancak hamileler dikkat olmali. Asiri sarimsak da kalp yanmalari ve carpintilarina yol acar. Gunde bir dis yeter.

Humus: E vitamini zengini humus, kanda kolesterol oranini da ayarlar.

Kavun: Bir kavunun yarisi, insan vucudunun gunluk C vitamininin ihtiyacinin tamamini, A vitaminin de yuzde 15'ini karsilar. Kavun, kalp ve bobrek hastalarinin diyetlerinde sIkca kullanilan bir meyvedir.

Sut :Tam bir kalsiyum, protein, folik asit, A, E ve D vitaminleriyle fosfor deposu. Cocuk ve genc ve hamilelerin gunde en az yarim litre sut icmesi tavsiye ediliyor.

Seftali: Bir seftali, gunluk C vitamini ihtiyacinizin yarisini karsilar. Sindirimi kolay olan meyvenin koyu renklilerini tercih edin. Cunku kabuguna renk veren betakarotene maddesi, kalp ve kansere karsi faydalidir.

Pirinc: E ve B12 disinda tum B vitaminleri ve potasyum icerir. Ozellikle kolon ve bagirsak kanserlerine karsi faydalidir. Kolesterolu dusurdugunden kalbe iyi gelir.

Tuz: Vucuttaki kan dolasimini ve sinir sistemini duzenler. Mide kanseri, kemik erimesi, kalp sorunlarina birebirdir. Ingiliz Saglik Bakanligi, halkina gunde 9 gram tuzun kafi oldugunu, asirisinin vucuda zarar verecegini acikladi.

Cay: Gunde 2 bardak icilen cayla, 4 elma, 5 sogan, 7 portakal yemis gibi kalp dostu antioksidan madde almis olursunuz. Ingilizler, ozellikle cocuklarin haftada en az 6 bardak sutlu cay icmesini oneriyor.

Ton Baligi: Kolesterol ve tansiyonu duzenler. Anemi hastaligina karsi D ve B12 vitamini icerir. Bircok kansere karsi vucudu icerdigi nikotinik asitle korur. Bir konserve ton baligi, vucudun D vitamini ihtiyacinin tamamini karsiliyor.

Hindi Eti: 125 grami, vucudun gunluk folik asit ihtiyacini karsilar. Folik asit, kan hucrelerinin yenilenmesine yardimci olur.

Karpuz: Bir dilimiyle, gunluk C vitamini ihtiyacinizin yuzde 80'ini karsilarsiniz. Icerdigi potasyum, kan dolasimini saglar.

Kanser hastaligina karsi

Kayisi: Antioksidan olan betakaroten acisindan zengindir. Hucrelere ve dokulara zarar veren molekullerin etkisini ortadan kaldirarak kansere karsi koruyucu etkisi vardir. Lifli oldugu icin bagirsaklari koruyucudur.

Tahillar: Arpa, misir, bugday, yulaf gibi tahillar B ve E vitamini, potasyum ve kalsiyum icerir. Kanserojen maddelerin vucuttan atilmasi surecini hizlandirir. Tahil agirlikli bir beslenme rejimi, bagirsak kanseri riskini yari yariya azaltiyor.

Fasulye: Fasulye, C vitamini ve betakaroten gibi kalp hastaligi ve kanseri onleyen antioksidanlar acisindan zengindir. B vitamini de cinsiyet hormonlarini kuvvetlendirir.

Pancar: Demir ve folik asit acisindan zengin olan pancar, eski cagladan beri kan hastaliklarinin tedavisinde kullanilmaktadir. Amerikali uzmanlar, pancar suyunun sarilik tedavisinde de etkili oldugunu belirtiyor.

Lahana: Kanserli hucrelerin cogalmasini onleyen kroten maddesi icerir.

Havuc: Tam 40 arastirma, havuc tuketimi arttikca kanser riskinin azaldigini ortaya koymustur. Bunun temel sebebi betakaroten, C ve E vitaminleri gibi antioksidanlar acisindan zengin olusudur.

Nohut: Yag duzeyi dusuk olan ve kolesterol icermeyen nohut kalsiyum, magnezyum, fosfor, potasyum, bakir, manganez, betakaroten ve folik asit acisindan zengindir. Gogus kanserine karsi korur.

Incir: Potasyum, demir ve kalsiyum icerir. Sindirim sistemine yardimci olur. Eski caglarda kanserli hucrelerin tedavisinde kullanilan incir, modern tip tarafindan da kansere karsi koruyucu olarak oneriliyor.

Findik: Kalp krizine karsi koruyucu olan E vitamini acisindan en zengin besinlerin basinda gelir. Her gun yenilen bir avuc findik kansere ve kirisIkliklara karsi koruyucudur.

Zeytinyagi: Icindeki omega yag asitleri, kandaki kolesterol duzeyini dengede tutar. Antioksidan ozelligi olan E vitamini acisindan da zengindir. Bu sayede kalp krizi, felc, kanser ve erken yaslanmaya karsi beyni koruyucu etkiye sahiptir.

Sogan: BagisIklik sistemini guclendirir. Icerdigi allicin ve sulfur, mide ve bagirsak kanserine karsi koruyucu etkiye sahiptir. Son arastirmalar kemik erimesine karsi, peynir ve sutten daha etkili oldugunu gostermistir.

Cilek: Kolesterol duzeyini dusurur ve sindirim sistemini duzenler. Ellegic asit adi verilen kansersavan bir maddeyi de icerir.

Domates: Likopen acisindan zengin ender bitkilerden biridir. Likopen, pankreas gibi cesitli kanser hastaliklarini onleme konusunda hayati onemdedir. C vitamini acisindan zengindir ve bagisIklik sistemini kuvvetlendirir. Lifli bir besin olmasi da bagirsak kanseri riskini azaltir.

Not: Bu metindeki Turkce karakterler www.TurkceKarakter.com sitesinde en yakin karsiliklarina cevrilmistir.

(İnterNetDen)

28 Haziran 2008 Cumartesi

GENEL : Mucize Türkler... (Tempo 'dan)

Hırvatistan maçından bu yana dünya basını bizden, ‘Mucize Türkler’ diye bahsediyor. Oysa mucize olduğumuzu anlatacak niceleri var. Kim Nuri Bilge Ceylan’ın daha az top koşturduğunu ya da kim Mehmet Öz’ün daha az gol attığını söyleyebilir? Tempo Dergisi, sanattan bilime, spordan iş dünyasına ‘Türklerin Mucizeleri’ni araştırdı


MİLLİ TAKIM - Euro 2008
Kalbimiz seninle
Türk Milli Futbol Takımı. 2002’de dünya üçüncüsü olan milli takım, 2008’de tüm tahminlerin aksine, büyük başarılara imza attı. Dergimiz salı günü yayına hazırlandığı için, ne yazık ki yarı finalde ne olduğunu bilemiyoruz. Ancak bunun çok da önemli olduğunu düşünmüyoruz. Çünkü takımımızın Avrupa’nın devlerini geride bırakarak yarı finale yükselmesi zaten yeterince göz alıcı bir başarı. Şu anda elinizde tuttuğunuz dergiyi umarız final karşılaşması öncesinde keyifle okursunuz.


NURİ BİLGE CEYLAN
Türkiye’nin ‘Üç Maymun’u oynadığı yönetmen
Yönetmen. Boğaziçi Üniversitesi Elektrik-Elektronik Bölümü’nü bitirdi. Ne var ki mühendislikte aradığını bulamadı. Mimar Sinan Üniversitesi’nde iki yıl sinema eğitim gördü. İlk filmi Koza’yı, 1995’te çekti. Ardından 13 yıl içinde beş film yaptı. ‘Kasaba’ (1997), ‘Mayıs Sıkıntısı’ (1999), ‘Uzak’ (2002), ‘İklimler’ (2006), ‘Üç Maymun’ (2006)... Filmlerinin hiçbiri ödülsüz kalmadı. İstanbul, Antalya Altın Portakal ve Cannes film festivalleri başta olmak üzere pek çok ülke festivalinde hemen her dalda ödüller kazandı. Yurtdışında en çok ödül kazanan Türk yönetmen oldu Nuri Bilge Ceylan, son olarak 2008 Cannes Film Festivali’nde, küçük zaafların büyük yalanlara neden olmasıyla parçalanan bir ailenin, bir arada kalma çabasını anlatan ‘Üç Maymun’ filmiyle ‘en iyi yönetmen’ ödülünü aldı. Ve “Bu ödülü tutkuyla sevdiğim, yalnız ve güzel ülkeme adamak istiyorum” dedi.


MEHMET OKUR
NBA ‘All Star’da ilk Türk
Basketbolcu. Türk Milli Basketbol Takımı’nın yıldız oyuncusu Mehmet Okur, 2002’de Detroit Pistons’a transfer oldu. Böylece NBA kariyerine başladı. İkinci sezonda takımın en iyi oyuncuları arasında yerini aldı. Detroit Pistons, NBA şampiyonu olduğunda Mehmet Okur’un adının altı çizildi. Detroit’ten, 2004’te Utah Jazz’a geçti. 50 milyon dolara altı yıllık sözleşme imzaladı. 2007’de Allen Iverson’ın sakatlığı nedeniyle kadrodan çıkartılması üzerine ‘NBA All-Star’ maçı Batı Konferansı kadrosuna dâhil edildi. Okur, NBA tarihinde All-Star seçilen ilk Türk oyuncu oldu.


İDİL BİRET
En geniş repertuar onun
Piyanist. Beş yaşındayken duyduğu her parçayı anında ve eksiksiz olarak piyanoya aktarabiliyordu. Üstün yeteneği nedeniyle TBMM’nin kendi adına çıkardığı özel yasadan yararlanarak, yedi yaşında Fransa’ya gönderildi. 16 yaşında dünya sahnelerinde yerini aldı. Olağanüstü bir hafıza, mükemmel bir teknik ve yorumlama gücüne sahip olarak nitelendirilen Biret, dünyanın en geniş repertuarlı piyanisti unvanına sahip. 1971’de ‘Devlet Sanatçısı’ ilan edildi. Biret’in ‘Lili Boulanger Memorial’, ‘Harriet Cohen/Dinu Lipatti Altın Madalyası’, Polonya hükümeti ‘Kültür Liyakat Nişanı’, İtalyan hükümeti ‘Adelaide Ristori Nişanı’ ve Fransa hükümeti ‘Chevalier de L'Ordre de Mérite Nişanı’ bulunuyor.


GAZİ YAŞARGİL
Beynin efendisi
Tıp doktoru. Nöroşirurji uzmanı. Mikro cerrahinin nöroşirurji alanında kullanılabilirliğini keşfetti. Epilepsi ve beyin tümörlerinin tedavisi için yeni yöntemler buldu. Nöroşirurji alanında yüzyılın en büyük gelişmelerine imzasını attı. Harvey Cushing ile beraber 20’nci yüzyılın en önemli nöroşirurji uzmanı olarak niteleniyor. Ameliyatlarında kullanmak amacıyla yarattığı cihazlara ‘Otomatik Leyla Ekartörü’, ‘Yaşargil Anevrizma Klipleri’ gibi isimler verdi. Cihazlar, bugün de bu adlarla anılıyor. Amerikan Beyin Cerrahları Birliği tarafından ‘yüzyılın adamı’ seçilen Yaşargil’in 19 ulusal ve uluslararası ödülü var..

GÖKHAN HOTAMIŞLIGİL
Tümör, seni öldüreceğim!
Tıp doktoru. ABD’nin Harvard Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdüren Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil ve ekibi, önce ‘JNK’ adını verdiği şişmanlık genini buldu. Ardından 2007’de ‘STAMP2’ adlı, sadece karın içindeki yağlarda bulunan bir molekülü keşfetti. Şişmanlığın kanser gelişimini tetiklemesinden hareket eden Hotamışlıgil, STAMP2’nin metabolizmayla birlikte tümörleri de kontrol ettiğini bulguladı. Hotamışlıgil, şimdi bu molekülü kapatarak, enerjisizlikten tümörleri öldürmenin yolunu arıyor. Kendi adına 10 patenti bulunan Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil’in Amerikan Diyabet Derneği, Ulusal Sağlık Enstitüsü, Markey, Pew ve Sandler vakıfları gibi kurumlardan ödülleri var.

MUHTAR KENT
Cola’nın muhtarı
CEO. Muhtar Kent, askerlik sonrası cebindeki bin dolarla ABD’ye gitti. Gazete ilanlarından Coca-Cola’da iş buldu. 26 yaşında Coca-Cola kamyonları ile şehir şehir gezerek kola sattı. Dağıtım, pazarlama, lojistik sistemini öğrendi. 1985’te Coca-Cola Türkiye ve Orta Asya Genel Müdürü, ardından Coca-Cola Amatil-Europe’da yönetim direktörü oldu. 12 Avrupa ülkesindeki Coca-Cola’nın cirosunu iki yılda yüzde 50 artırarak dikkat çekti. 1999’da Coca-Cola’dan ayrıldı. Efes İçecek Grubu’nun en üst düzey yöneticisi olarak, şirketi, Adriyatik’ten Çin’e kadar genişletti. Yaklaşık altı yıl aradan sonra, Nisan 2005’te Coca-Cola Company’ye geri döndü. Coca-Cola, Kent’i 1 Temmuz 2008’den itibaren en tepe görev olan CEO’luğa getirdi. Böylece ilk kez bir Türk, dünyanın en değerli firmalarından birinde zirveye yükseldi

AZRA AKIN
Dünyanın en güzel kızı
Güzellik kraliçesi. 2002’de Miss World Dünya Güzellik Yarışması’nda dünya güzeli seçildi. Bu unvanı 1932’de Keriman Halis’in ardından Türkiye’ye ikinci defa getiren kişi oldu. İki TV dizisi ve bir sinema filminde rol aldı.

FATİH AKIN
Duvara karşı bizden biri
Yönetmen. 1995’te ilk ödülünü Hamburg Uluslararası Kısa Film Festivali’nde, ilk kısa filmi, ‘You’re the one!’ (O Sensin) ile aldı. Uzun metrajlı filmlerinden ‘Duvara Karşı’ ile 2004’te Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı ödülünü kazandı. ‘Yaşamın Kıyısında’ filmiyle 2007’de Cannes’da en iyi senaryo ödülünü aldı. Diğer uzun metrajlı filmleri ‘Im Juli’ (Temmuz’da) ve ‘Solino’ adlarını taşıyor. 2005’te, ‘Crossing the Bridge: The Sound of İstanbul / İstanbul Hatırası’ adlı, İstanbul’un barındırdığı değişik müzikleri ve müzik kültürleri üzerine bir belgeselin yönetmenliğini yaptı.

ARA GÜLER
Sanatçı değil, ‘foto muhabiri’
Foto muhabiri. 1950’de Yeni İstanbul Gazetesi’nde çalışmaya başladı. 1958’den itibaren Time-Life, Paris Match ve Stern dergilerinin Yakındoğu foto muhabirliğini yaptı. 1961’de ünlü fotoğraf ajansı Magnum’a katıldı. 1962’de Master Of Leica ödülünü kazandı. Magnum adına Churchill’den Salvador Dali’ye, İsmet İnönü’den Bertrand Russel’e kadar pek çok ünlü simanın fotoğrafını çekti. Gazetecilerle görüşmeyen Pablo Picasso’yu fotoğraflaması, daha da ünlenmesini sağladı. 2000’de Fransız hükümeti tarafından Legion d’Honneur unvanıyla ödüllendirildi. Kendisini sanatçı değil, ‘foto muhabiri’ olarak gördü.

SUNA KAN
Kemanın virtüözü
Kemancı. Dokuz yaşında çıktığı ilk konserinde, Mozart ve Viotti’nin konçertolarını orkestra eşliğinde çaldı. 1948’de TBMM’nin çıkardığı ‘Harika Çocuklar Yasası’ ile müzik öğrenimi görmek üzere Fransa’ya gitti. 1952’de okulu birincilikle bitirdi. 1954’te Cenevre ve Viotti yarışmalarında birincilik kazandı. Her kıtanın büyük kentlerinde konser ve resitaller verdi. Ünlü şeflerin orkestralarında çaldı. Bach’tan Bartok’a uzanan geniş repertuarında, Türk bestecilerin eserlerine de yer verdi. 1971’de devlet sanatçılığına seçildi. 1977’de TRT Ankara Oda Orkestrası’nın kuruluşuna ön ayak oldu. Orkestranın solistliğini ve başkemancılığını yapt

ŞAMİL SAM
Vurduğu yerden ses gelir
Boksör. Dokuz Türkiye, bir Gençler Dünya, bir Avrupa, bir Dünya Şampiyonluğu kazandıktan sonra, 2000’de profesyonelliğe geçti. 2002 ve 2003’te Avrupa Ağır Sıklet Boks Şampiyonu oldu. 2004 ve 2005’te de Dünya Kıtalararası Ağırsıklet Boks Şampiyonu unvanını aldı. 1.92 metre boyunda, 112 kilogram ağırlığa sahip. Doğayı ve hayvanları çok seviyor.

KEMAL DERVİŞ
BM’de bir Derviş
Ekonomist. Türkiye, Kemal Derviş’i 52’nci dönem koalisyon hükümetinde Bülent Ecevit’in dışarıdan atadığı ‘Ekonomi Bakanı’ olarak tanıdı. Türkiye’nin kriz günlerinde bel bağladığı ‘Dünya Bankalı Derviş’, bir sonraki seçimlerde CHP’den İstanbul Milletvekili oldu. 2005’-te milletvekilliğinden istifa eden Kemal Derviş, BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın önerisiyle Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Başkanlığı’na getirildi. Derviş’in görev süresi Ağustos 2009’da sona erecek.

FERZAN ÖZPETEK
İtalyanların da gururu
Yönetmen. 1976’da, Roma’daki La Sapienza Üniversitesi’nde sinema tarihi öğrenimi almak üzere İtalya’ya gitti. İlk filmi ‘Hamam’, uluslararası alanda başarı sağladı. İtalya, İngiltere, Fransa, İskandinavya, Almanya, Hollanda, Japonya, Türkiye ve ABD’de gösterildi. İkinci filmi ‘Harem Suare’ oldu. Film, 1999’da Cannes Film Festivali’nin Selection Officielle kategorisine seçildi ve gösterildiği tüm Avrupa ülkelerinde önemli gişe başarıları elde etti. Başarılarıyla İtalyanların da gururu oldu. ‘Hamam’, ‘Harem Suare’, ‘Cahil Periler’, ‘Karşı Pencere’, ‘Kutsal Yürek’ ve ‘Bir Ömür Yetmez’ adlı filmlerinin hem yönetmenliğini yapan hem senaryosunu yazan Ferzan Özpetek, sayısız ödülün sahibi.

GÖKŞİN SİPAHİOĞLU
‘Büyük Türk’ün Fransızcası
Foto muhabiri. Gökşin Sipahioğlu, 25 milyon görsel malzemeye sahip fotoğraf ajansı SIPA’yı kuran Türk foto muhabiri olarak adını duyurdu. 1961’de patlak veren füze krizi sırasında Küba’ya girmeyi başaran ve röportajlar yapan tek Batılı gazeteci olması, 1968’de Paris olaylarını yansıttığı fotoğrafları, Çekoslovakya ve Arnavutluk’ta meydana gelen olaylar hakkındaki haber ve fotoğraflarıyla ün yaptı. Fransızlar tarafından Grand Turc (Büyük Türk) olarak anıldı. 2007’de Chevalier de la Legion d’Honneur nişanına sahip oldu. Aynı zamanda Efes Pilsen Basketbol Takımı’nın da kurucusu.

MURAD SEZER
Yas tutan fotoğrafa Pulitzer
Foto muhabiri. 2005’te Pulitzer Ödülleri’ni kazananlar arasında bir Türk vardı. Amerikan Associated Press (AP) ajansının foto muhabiri Murad Sezer, Irak’ın Felluce kentinde çektiği, ölmüş arkadaşlarının başında yas tutan Amerikan deniz piyadeleri fotoğrafıyla Pulitzer Ödülü’nü kazandı. Kosova, İsrail-Filistin, Afganistan ve Irak’ın da bulunduğu çatışma ve savaş alanlarında fotoğraflar çeken Sezer, ödül alan fotoğrafını Felluce’deki ilk kuşatma sırasında ‘iliştirilmiş muhabir’ olarak çalışırken çekmişti.

ORHAN PAMUK
Nobelli ilk Türk
Yazar. Orhan Pamuk, 2006’da Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanarak Nobel alan ilk Türk vatandaşı ve bu ödülü alan en genç iki kişiden biri oldu. Kitapları 46 dile çevrildi ve 100’ü aşkın ülkede yayımlandı. 2005’te Prospect dergisi tarafından dünyanın 100 entelektüeli arasında gösterildi. 2006’daysa Time Dergisi tarafından dünyanın en etkili 100 kişisinden biri seçildi. Dünyanın en iyi post-modern romancıları arasında sayılan Orhan Pamuk’un, ‘Benim Adım Kırmızı’, ‘Beyaz Kale’, ‘Cevdet Bey ve Oğulları’, ‘Gizli Yüz’, ‘Kar’, ‘Kara Kitap’, ‘Öteki Renkler’, ‘Sessiz Ev’, ‘Yeni Hayat’ adlı eserleri bulunuyor.

SEMİH SAYGINER
Literatürde 40 vuruşu var
Bilardocu. Dünya bilardo camiasında ‘Mr. Magic’ ve ‘Turkish Prince’ lakaplarıyla anılıyor. Bilardo ustası Saygıner, 1994’te ilk kez Dünya Kupası’nı kazandı. Saygıner’in bu başarısı sayesinde, Türkiye’de bilardo, federasyonu olan bir spor haline geldi. Saygıner, 1996-1997 arasında Türkiye Bilardo Federasyonu Başkanlığı da yaptı. Dokuz yıl profesyonel olarak Hollanda Ligi’nde oynadı. Üç yıl FC Porto bilardo takımının kaptanlığını yaptı. Uluslararası turnuvalarda iki dünya rekoru kırdı. Bilardo literatürüne geçen 40 vuruşu var.

RIFAT ÖZBEK
Modanın ‘Türk lokumu’
Moda tasarımcısı. Rıfat Özbek’in ilk başarısı Londra Central Saint Martins College of Art and Design’ın mezuniyet defilesinde tasarladığı şapkalardı. Yeni mezunun tasarımları İngiliz basınında büyük yer buldu. 1984’te kendi markasını kurdu. İlk koleksiyonunu ailesinin Londra’daki evinin salonunda yaptığı defile ile tanıttı. Sonuç, muhteşemdi. İkinci ve üçüncü koleksiyonunda ay-yıldız desenini kullanmaya başladı. Kısa süre içinde Madonna’dan Prenses Diana’ya, Cher’den Janet Jackson’a birçok ünlüyü giydirdi. İngiliz basını başarısını ‘Turkish Delight’ başlıkları ile taçlandırdı. 1988 ve 1993’te İngiltere’de ‘Yılın Tasarımcısı’ seçildi. Modanın Oscar’ı kabul edilen ‘La Kore Oscar della Moda 2006’ ödüllerinde ‘Bir İtalyan markasına ait en iyi yabancı stilist’ seçildi.

GALATASARAY
Süper Cimbom
Futbol takımı. Galatasaray, kulüpler düzeyinde Türkiye’nin en büyük başarısını 2000’de UEFA Kupası’nı kazanarak yakaladı. 1999-2000 sezonunda Şampiyonlar Ligi’nde üçüncü olarak UEFA’ya katılmaya hak kazandı. Sırasıyla, İtalyan Bologna, Alman Borussia Dortmund, İspanyol Real Mallorca, İngiliz Leeds United ve İngiliz Arsenal’i yenerek şampiyon oldu. Takım aynı yıl, Real Madrid’i de 2-1’lik skorla geçerek Avrupa Süper Kupası’nı kazandı.

AHMET LOKURLU
Güneş enerjili klimanın mucidi
Mühendis. Güneş’ten soğutma enerjisi yaratarak dünyanın ilgisini çeken Dr. Ahmet Lokurlu, enerjide yeni bir kaynak yarattı. Çevreye sıfır zarar veren buluşuyla Lokurlu, 2005’te Çevre Oscar’ı olarak bilinen Global 100 Eco-Tech Ödülü’nü ve Avrupa Güneş Enerjisi Ödülü’nü aldı. 2007’de Alman Yatırım Kuruluşları Topluluğu tarafından ‘2007'nin En Etkili Teknolojik Yeniliği’ ödülüne layık görüldü. Time dergisinin ‘Heroes of the Environment’ (Çevre Kahramanları) özel sayısında seçilen 14 işadamı ve girişimciden biri oldu.

BETÜL GÖZEL ULUSAL
Fareye yüz nakli yaptı
Tıp doktoru. Betül Gözel Ulusal, 2001’de Amerika Birleşik Devletleri’nde, eşine ancak bilimkurgu filmlerinde rastlanan bir operasyona imza attı. Ulusal, canlı farelerde yüz naklini başardı ve bu alanda bir çığır açtı. Ardından ortopedi cerrahı olan eşiyle birlikte Tayvan’da fareden fareye damar, sinir ve saç derisini naklederek, ölü bir insandan yaşayan insana yüz naklinin önünü açtı. Dr. Betül Gözel Ulusal, Tayvan’a gitmeden önce Sağlık Bakanlığı’ndan ücretsiz izin almak istedi, ancak bu izin verilmeyince istifa etmek zorunda kaldı.

SEMİH SAYGINER
Literatürde 40 vuruşu var
Bilardocu. Dünya bilardo camiasında ‘Mr. Magic’ ve ‘Turkish Prince’ lakaplarıyla anılıyor. Bilardo ustası Saygıner, 1994’te ilk kez Dünya Kupası’nı kazandı. Saygıner’in bu başarısı sayesinde, Türkiye’de bilardo, federasyonu olan bir spor haline geldi. Saygıner, 1996-1997 arasında Türkiye Bilardo Federasyonu Başkanlığı da yaptı. Dokuz yıl profesyonel olarak Hollanda Ligi’nde oynadı. Üç yıl FC Porto bilardo takımının kaptanlığını yaptı. Uluslararası turnuvalarda iki dünya rekoru kırdı. Bilardo literatürüne geçen 40 vuruşu var.

RIFAT ÖZBEK
Modanın ‘Türk lokumu’
Moda tasarımcısı. Rıfat Özbek’in ilk başarısı Londra Central Saint Martins College of Art and Design’ın mezuniyet defilesinde tasarladığı şapkalardı. Yeni mezunun tasarımları İngiliz basınında büyük yer buldu. 1984’te kendi markasını kurdu. İlk koleksiyonunu ailesinin Londra’daki evinin salonunda yaptığı defile ile tanıttı. Sonuç, muhteşemdi. İkinci ve üçüncü koleksiyonunda ay-yıldız desenini kullanmaya başladı. Kısa süre içinde Madonna’dan Prenses Diana’ya, Cher’den Janet Jackson’a birçok ünlüyü giydirdi. İngiliz basını başarısını ‘Turkish Delight’ başlıkları ile taçlandırdı. 1988 ve 1993’te İngiltere’de ‘Yılın Tasarımcısı’ seçildi. Modanın Oscar’ı kabul edilen ‘La Kore Oscar della Moda 2006’ ödüllerinde ‘Bir İtalyan markasına ait en iyi yabancı stilist’ seçildi.

SERRA YILMAZ
Herkesin sevgilisi
Oyuncu. Sanat hayatına İstanbul Şehir Tiyatroları’nda başladı. Sinemaya ‘Şekerpare’ filmiyle merhaba dedi. Yönetmen Ferzan Özpetek’in filmlerinin vazgeçilmez yardımcı kadın oyuncusu olan Yılmaz, İtalyan ve dünya sinemasında tanınan bir sanatçı. Ne var ki bu başarısı Papa 16’ncı Benedict’in ziyaretinde çeviri yaptığı sırada, Başbakan Erdoğan’ın, Yılmaz’dan, “O tiyatrocu kadın” diyerek söz etmesine engel değildi! Fransa’nın Palmes Académiques nişanıyla şövalyelik unvanına ve İtalya’nın Ordine della Stella della Solidarieta nişanına sahip.

4- MEHMET ÖZ
Yarının küresel lideri
Tıp doktoru. Harvard Üniversitesi’nden mezun oldu. Kalp alanında dünyanın sayılı tıpçıları arasına girdi. Kalp nakli, minimal girişimsel kalp cerrahisi ve sağlık kontrolü üzerine araştırmaları var. Kardiyovasküler cerrahide robot programını ilk uygulayan doktor oldu. 1999 Davos’ta düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’nda ‘Yarının Küresel Lideri’ seçildi. 350’nin üstünde orijinal yayına, kitaba, makaleye ve birçok patente sahip.

NEJAT VEZİROĞLU
Hidrojen babası
Bilim insanı. Miami Üniversitesi Temiz Enerji Araştırma Enstitüsü Direktörü. Uluslararası Hidrojen Enerjisi Birliği Onursal Başkanı. 1982’de ‘Sovyetler Birliği Kurçatof Ödülü’, 1986’da ‘İnsanlık İçin Enerji Ödülü’, 2001’de ‘Ukrayna Donetsk Devlet Üniversitesi’nden fahri doktora aldı. 2000’de Nobel’e aday gösterildi. Hidrojen enerji sisteminin fikir babası. Bu sistemin uygulanması halinde dünya, fosil yakıtların yarattığı kirlenmeden çok büyük oranda kurtulacak.

HAN TÜMERTEKİN
Mimarların hanı
Mimar. Han Tümertekin’in, Bilsar Tekstil’in sahipleri için tasarladığı B2 adlı kır evi, Ağa Han Mimarlık Ödülleri’nin 9’uncu Dönem Mimarlık Ödülü’nü kazandı. Tümertekin’in beş projesi Harvard University Press tarafından ‘Recent Works’ adıyla kitaplaştırıldı. Uluslararası jürilere dâhil olup Şam’dan Zagreb’e birçok yerde konferanslar veriyor. Rem Koolhas, Herzog &Meuron gibi ünlü mimarlarla ortak projeler yürütüyor. Tümertekin, Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk enerji santralı olan İstanbul’da Haliç Silahtarağa Elektrik Santrali’ni enerji müzesine dönüştürmek üzere çalışıyor.

ÖZGÜR ŞAHİN
Sayesinde atomu gördük
Bilim insanı. Özgür Şahin, 2004’te atomları flu şekilde gösteren mikroskopların aksine, ayrıntılı ve açık görüntü sağlayan atomik kuvvet mikroskobunu buldu. Bu sayede ABD’de lisansüstü ve doktora öğrencileri düzeyinde düzenlenen icat yarışmasında, en büyük ödülü aldı. Ayrıca 50 bin dolarla ödüllendirildi. Halen Harvard Üniversitesi Rowland Enstitüsü’nde görev yapıyor.

BAHRİ TANRIKULU
Dövüş sanatçısı
Tekvandocu. Kariyerinde birçok başarı bulunan Bahri Tanrıkulu, geçen yıl Çin’in başkenti Pekin’de düzenlenen Dünya Tekvando Şampiyonası’nda erkekler 84 kiloda Dünya Şampiyonu oldu. Ancak Tanrıkulu’nun Dünya Şampiyonluğu’ndan önceki başarılarını gözden geçirmekte de fayda var: 2004 Yaz Olimpiyatları’nda ikinci, 2000’de Yunanistan’da yapılan Avrupa Şampiyonası’nda birinci, Kore’de yapılan Kore Turnuvası’nda birinci, 2001 Dünya Şampiyonu, 2002 Avrupa Şampiyonu ve Dünya Kupası ikincisi oldu. Tanrıkulu, spor hayatına halen İstanbul Büyükşehir Belediyespor’da devam ediyor.

HİDAYET TÜRKOĞLU
NBA’deki ilk Türk
Basketbolcu. 29 yaşındaki Hidayet Türkoğlu, NBA takımı Orlando Magic’te forvet pozisyonunda görev yaparak potaya imzasını attı. Efes Pilsen’de basketbola başlayarak yıldızlaşan Hidayet Türkoğlu, NBA’de oynayan Türkiye doğumlu ilk basketbolcu. Efes Pilsen’de pek çok başarı kazandıktan sonra 2000’de NBA Draft’ında Sacramento Kings tarafından 16’ncı sıradan seçildi. Türkoğlu, 2008 sezonunda NBA’de en çok gelişme kaydeden oyuncu oldu. 10 yaşında basketbol oynamaya başlayan Türkoğlu’nun boyu 2.08 metre.

YAŞAR KEMAL
Romanları 40 dile çevrildi
Yazar. Yaşar Kemal, Anadolu’nun binlerce yıllık kültüründen beslenerek yazdığı büyük ve modern romanlarla, dünyanın dört bir yanında tanındı. Yazdıkları, Doğu ile Batı arasında köklü bir kültürün ve verimli bir coğrafyanın yarattığı, çağlar ötesi gür ses olarak algılandı. Yazarın ‘İnce Memed’ adlı romanı, yaklaşık 40 dilde yayımlandı. Diğer romanları da çok sayıda yabancı dile çevrildi, kitaplarının yurtdışındaki baskısı 140’tan fazla oldu, pek çok ödül aldı. Uluslararası bir üne sahip Yaşar Kemal, ilgili kurum ve kişilerce Nobel Edebiyat Ödülü’ne de aday gösterildi.

MÜNCİ KALAYOĞLU
Domuz karaciğeriyle insan yaşattı
Tıp doktoru. 1963’te Ankara Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Karaciğer nakline getirdiği yeniliklerle dünya tıp tarihine imzasını attı. Kalayoğlu, 20 saat koruduğu karaciğeri bir hastaya nakletti. 17 yaşındaki bir genç kızı, insan karaciğeri bulununcaya kadar domuz karaciğeriyle dört gün yaşattı ve daha sonra karaciğer nakliyle hayata döndürdü. Kalayoğlu, 45 binin üzerinde ameliyat yaptı. 1700 civarında organ nakletti. Bugüne dek hakemli bilim dergilerinde 182 makale yazdı. Türk American Doctors Association of Midwest (TADAM) tarafından 2006’da ‘Hayat Boyu Başarı Ödülü’ne layık görüldü.

SADUN BORO
Dünyayı dolaşan ilk Türk denizci
Denizci. 1928’de İstanbul’da doğan Sadun Boro, Caddebostan kıyılarında büyüdü. Denizciliğe sandalla başladı. 1952’de bir İngiliz ile birlikte Ling adlı 11 metrelik yelkenliyle, Amerika’ya altı ay süren, ilk açık deniz Atlantik seyahatini yaptı. 1963’te kendi yelkenlisi Kısmet’i yaptı. 1965’te eşiyle birlikte 10.5 metrelik Kısmet yelkenlisi ile dünya seyahatine çıktı. Seyahat üç yılda tamamlandı. Seyahat sırasında bir kızları oldu. Dünya seyahatinin anılarını ‘Pupa Yelken’ adlı bir kitapta topladı.

TARKAN
Kültürel ihraç ürünü
Şarkıcı. İlk albümü ‘Yine Sensiz’ 1992’de piyasaya çıktı. ‘Kıl Oldum Abi’ adlı şarkısı ilk hiti oldu. Bu albüm 900 bin sattı. 1994’te ‘Aacayipsin’, 1997’de ‘Ölürüm Sana’, 2001’de ‘Karma’, 2003’te ‘Dudu’, 2006’da ‘Come Closer’, 2007’de ‘Metamorfoz’ adlı albümlerini piyasa sürdü. Bunlar dışında, İngilizce ve Türkçe pek çok single yayımladı. ABD’de yayımlanan Washington Post Gazetesi, Tarkan’ı, ‘Türkiye’nin kültürel ihraç ürünü’ olarak tanıttı. ‘Dudu’, Rusya’da bir milyon satış rakamına ulaştı ve en iyi yabancı şarkı ödülünü aldı.

KENAN SOFUOĞLU
En hızlı Türk
Motosiklet yarışçısı. 1996’da motor sporları ile tanıştı. 2002’de Almanya’ya yerleşti. Aynı yıl Yamaha-Cup’ı kazandı. 2003’te Supersport-IDM’de ikinci oldu. 2007’de Supersport Dünya Şampiyonluğu’nu sezonun bitimine üç yarış kala ilan etti. Aynı yıl, bir sezonda en fazla yarış kazanan pilot oldu. Sofuoğlu, 2008’de Süper Bike Şampiyonası’na geçti. Sofuoğlu, halen bu kategoride yarışıyor.

Tempo Dergisi 'nden alıntıdır..

En Çok Okunanlar...

Fenerbaçe taraftarıyım...

FOTOGRAF

KARİKATÜR ve MİZAH

YARARLI BİLGİLER

OTOMOTİV

Ziyaretçilerim...

Beğendiğim Sözler...

"Şükretmek, yaşamımıza daha çok şey katmanın mutlak yollarından biridir"
Marci SHIMOFF

"Devler gibi eserler bırakmak için, karıncalar gibi çalışmak lazım."

Necip Fazıl Kısakürek


"Dünya, Kötülük yapanlar yüzünden değil,
sayıları daha çok olduğu halde, seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir."
Albert Einstein.


Güneş; Işık ve Sıcağından yarar sağlamak için kendisine yalvarılmasını beklemez.
Sende güneş gibi ol, beklenen iyiliği senden istenmeden yap...
Epiktetos.



İnsan gülebildiği kadar insandır.
Moliere.


Hiç bir zaman çıktığın kapıyı hızla çarpma, geri dönmek isteyebilirsin.
Don Herald.


Unutma ki, ağzında bal olan Arı 'nın, kuyruğunda da iğnesi vardır..
John Lyly


Hayata değer bir yaşam,Sevmeye değer bir aşk, Dostluğa değer bir arkadaşlıktan asla vazgeçme.
Ne eksik ne fazlasını ara ve Seni üzenle asla uğraşma.
(Bilinmiyor)


Benim başarı konusunda bildiğim tek şey, Başarmak konusundaki kararlılıktır.
William Feather.


İnsan başkalarını aldatma alıştırmasını önce kendinde yapar.
Refik Halit Karay


Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim.
Olur ya ... Kalp durur ... Akıl unutur ...
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur ...
Hz.Mevlana

30.11.2007 den itibaren...

***